bu filminde abbas kiyarüstemi yaşamı yakalamak için bir çocuğun gözünden, yetişkinlerin anlamayı başaramadığı bir dünyayı gösterir. Onun kamerası, sanki yapay/gerçek ikiliğinin sorunlarını gösteren, gerçek gözlerden daha doğru gören sanatsal bir gözdür. Kamerasını gerçekliğin doğasına odaklayan Kiarostami seyirciyi ve yerleşmiş ön yargıları
sorunsallaştırır.
Gözler temizlenmeli, başka bir şekilde görmeliyiz
Sözcükler yıkanmalı
Sözcükler tıpkı rüzgar, tıpkı yağmur gibi olmalı
Ya da şu şiirini:
Şemsiyeleri bırakmalıyız
Kendimizi yağmur altında salıvermeliyiz
yağmurda hatırlananı düşünmeliyiz
yağmurdaki arkadaşı görmeli
yazmalı, konuşmalı, zambaklar dikmeliyiz yağmurda.
--spoiler--
çocuğa yolu göstermek için liderlik eden, felsefi bakışa sahip olan yaşlı
bir adamdır. Ancak bunda pek başarılı değildir, yolun yarısında yorgun düşer ve
Ahmed'i karanlıkta yoluna devam etmesi için gönderir. Sonrakinde ise liderlik
çocuktadır ve şaşırtıcı olarak, o, bu işi başarır. Sadece yönetmene yol
göstermekle kalmaz, aynı zamanda ruhani lider gibi de davranır.
--spoiler--
Ferzad, Sepehri'nin Adres şiirinde yabancı bir yerdeki şaşırmış bir adama yol gösteren
çocuktur:
Şafak vakti atlı sordu: ''Arkadaşın evi nerede''
Bir an durakladı gökyüzü,
Yoldan geçen sundu karanlığına kumun
Dudaklarındaki ışık dalı
Ve parmağı ile kavağa işaret ederek söyledi:
Ağaca varmadan
Tanrı düşünden daha yeşil bir sokak var,
Orada, doğruluk kanatları kadar mavidir Aşk,
erginliğin arkasından çıkan sokak
gideceksin sonuna dek
Yalnızlık çiçeğini dönerek
Çiçeğe iki adım kala
Yeryüzü efsanelerinin ebedi fıskıyesi önünde,
Saydam bir korku saracak tenini.
Bir hışırtı duyacaksın,
Bir çocuk göreceksin
Samimi bir ortamda:
Yüksek çınardaki ışık yuvasından civciv alıyor
Ona sor: "Arkadaşın evi nerede?"
--spoiler--
bu güzel filmden geriye sorular kalır, ferzad neden arkadaşının kapısının (tahta kapı) önüne kadar geldiği halde vazgeçti defterini vermekten. ışıkları kapalı olduğundan mı? yoksa arkadaşının ödevini yetiştiremeyeceğini düşünüp kendisi mi yapmaya karar verdi o an?
yine yanlış kapıda olduğunu düşünerek vazgeçti çabalamaktan, peki dedemizden neden sakladı bu durumu, kendisini daha çok oyalayabileceğini mi düşündü ?
babanın eve geç kaldığı için ferzad'a verdiği ceza neydi?
son sahnelerden birinde kuvvetli rüzgarın açtığı kapıdan bahçeyi izliyoruz, daha yeni yıkanmış çarşaflar yerlerde sürünüyor, acaba yönetmen bembeyaz olan masumiyetlerimizin bir rüzgarla kaybedebileceğimiz kadar kırılgan olduğunu mu vurguladı ?
yaşlı marangozumuzun merak ettiği sorunun cevabı ise, işlemeli güzel ahşap kapıları ve pencereleri tahran müzesine sergilenmek amacıyla satılmaktaydı. ama tabi kendisinin hiçbir çıkarı olmamakta bu sessiz kültür göçünden.
ferzad'ın dedesinin arkadaşıyla sohbeti ise mizahın dokunaklı kullanımına harika bir örnekti. anlattığı kötek ve harçlık olayının komikliği arkadaşının ''ya çocuk herşeyi kusursuz yaparsa'' sorusuyla daha komik bir hale bürünmektedir.
o stres dolu defter sayfalarının arasında umudun yeşermesi gibi boy gösteren papatyamız ise abbas'ın yapabileceği en güzel görsel vedaydı belkide. ben de yazıma öyle veda edeyim.