aşk

entry15855 galeri video56
    7811.
  1. aşk; insanın kendisini inandırmaya çalıştığı en büyük yalandır.

    insanın en güzel rüyası; hayalidir. piyango bileti aldığında ya çıkarsa? telaşının kapladığı heyecan, hayalgücüdür aşk. en iyisi olması için hayalgücünle kalmalıdır, öteye geçmemeli. Aşık olduğum kadının sandığım gibi olma ihtimaliydi beni bulutlara yaklaştıran hadise. hayalgücümden mütevellit bunların hepsi. genelde hayali iyidir zaten kavuşmazsan daha tatlıdır, kavuşamıyorsan daha da tatlıdır. platonik aşkın cazibesine kapılmayan yoktur heralde.

    'ahh ulan olsaydı, şimdi yanımda olsaydı, bana evet deseydi, onu mutlu ederdim ki, hep güldürürdüm, hep severdim, hiç bırakmazdım ki' pat! bir anda düşünce balonunun patlamasını istemiyorsan öylece devam et hayal kurmaya. en temizi bu. insana mutluluk veren şeyin örneğin lsd'nin kafasına ulaştırabilecek bir şey varsa o da başka bir uyuşturucu maddesidir. ha şayet paranla sikilmeden kendi hayalgücünde mutlu olabiliyorsan uyuşturucuya gerek kalmaz. eğer en iyi şekilde onu hayal edebiliyorsan, onunla yürüdüğünü, konuştuğunu, seviştiğini, gülüştüğünü hooop! orada kal. bu aşk. hemde bedava! ayağın alışsın dümeninden de değil üstelik. üstelik bunu üreten de sensin, tüketende. ama bu da diğer tüm uyuşturucular gibi gerçek değil. sadece anlık.

    ferhat şirin için dağları deldi; destan oldu. ya kavuşsalardı? kimse onları anıyor olmazdı. zor olanı istemek kilit nokta çünkü ilginç bir şekilde; daha fazla emeğin daha fazla mutluluğu getirdiği endeksiyle büyütülüyoruz. daha fazla emek için, daha zor olanı seçmek gerekiyor. daha zor olanın daha mutlu edeceği düşüncesi. peki zoru ne belirliyor?

    aşkın sembolü olan ferhat ile şirin, okudukça daha bir komik geldi. dur özetliyorum; ferhat ile şirin birbirlerini çılgınca severler. ferhat halktan yağız delikanlı, şirin soylu bir genç kız. birinci imkansızlık, burada ferhat'ın şirin'i sevmesi evvelden zor, hayal kurması güzel, imkansızı istemenin sersemliği. neyse ferhat yine diretir olsun ister ama şirin'in yakınları ferhat'a akla gelmedik zorluklar çıkartırlar. demir yapılı bir dağı delmesi gerektiği şartı da güçlükler arasındadır. ferhat aşktan aldığı kuvvetle dağı deler. şirin'e kavuşmak üzereyken, bu defa düşmanları sevgilisinin öldüğünü haber verirler. ferhat, bu acı haber karşısında intihar eder. durumu öğrenen şirin de sevgilisinin acısına tahammül edemeyerek ölür. çok mu duygusal? keşke kavuşsalardı değil mi? eminim kavuşsalardı anlatılacak bir hikaye olmazdı. burada ferhat'ı örnek alıp aşkımızı kendimize değil herkese ıspatlamamız istenirken, şirin'i örnek alıp vefalı olmayı da es geçmiyoruz gençlik...

    lafı nereye getireceğim? olay şu; insan arzuladığı şeye değil arzuya aşıktır. gerçek olan mükemmel değildir, mükemmel olan hayal ettiğindir, zannettiğindir. aşık aşık gezen insanların kulağına fısıldamak istiyorum; hiç birşey mükemmel değildir. mükemmel olduğunu sanıyorsun sadece!

    sandığın gibi olmadığıyla yüzleşmekse biraz zaman alır. genelde kaçarsın zaten yüzleşmekten, yüzleştiğinde eğer şimdiye kadar görmediklerini de görmeye başlıyorsan cinnet geçirmek normali. zaten tepki vermiyorsan bir acayipsin, eksiksin.

    ilk görüşte aşka inanır mısın? haliyle inanmak gerek. bir insanı hiç tanımadığın için kuracağın hayali kısıtlayan bir engel olmadığı için; ilk görüşte aşık olabilirsin. çünkü sen ne bekliyorsan odur karşında ki. hiç gerçekçi değil aslında, onunla az görüşmek yada platoniğe bağlamaksa; işkenceyi uzatmak oluyor. kendine yaptığın işkenceyi. bunların farkına varmakta pek bir şey katmıyor. şuan kulağını kesen van gogh gibi hissediyorum kendimi. *

    peki tüm güzel aşk hikayelerinde seks kısmının atlanmasına ne demeli? sanki çatır çutur sevişmiyorlarmış gibi. seksin verdiği özgüveni verebilecek kafa yaşamak istiyorsan o da maksimum bir haftadır. ölü gibi geçer heralde o bir hafta. ama seks gerçek olandır. insanlar gözümde ikiye ayrılır; bakir/bakire olanlar ve olmayanlar. oooo bu çok sert! bunu nasıl yaparsın? duygusuz herifin tekisin! hayır arkadaşım yanlış anladın, dur anlatayım. seks yapıyor olmanın getirdiği özgüven ve ayrıcalık hissi yadsınamaz bir gerçek. ister hayvansal dürtülere bağla, istersen hormonel rahatlamaya. bakire olmayan kadının daha girişken, daha güçlü, daha sesini çıkartan olmasını gözlemleyememek heralde eşekliktir. gerçi böyle tiplere genelde kaşar, yosma, motor yaftası yakıştırılır bizim bakir şakirt maymunlar tarafından ama gözardı edilemeyecek bir gerçek söylediklerim. aynı şey erkek içinde geçerli gerçekten sevişiyorsa daha bir olgundur. seks dışında şeyler konuşur bir kere, gerçekten sevişmemiş ise: ya devamlı seviştiğini idda eder yada sevişmek için yol yapma çabasındadır. bunun aşkla ne ilgisi var? aşkın meyvesi olarak bir çocuk sahibi olmak gerçek olan mesela, kurduğun hayaller arasında en gerçek olan o. kurduğun tüm güzel hayallerin içinde sahip olabileceğin tek şey çocuğun, bu net. onun dışındaki tüm beklentiler, tüm mutluluklar, bulutlara ulaşacağını düşündüğün geleceğe dair planlar; yalan. en azından bir ayağı çukurda, olma ihtimali zayıf. Gerçek olanı söyleyim dedim.

    aşk yada sevgi artık herneyse gerçekten somut olabilmesi için karşındaki insanın senin ruhunu sevebilecek kadar seks yapmış olması gerekir, bence. özellikle kadın aklıyla düşünecek olursam; acaba beni kullanıyor mu? acaba sevişmesekte sever miydi? şeklindeki soruları aşmak için çok mühim bir olay bu sekse doygunluk. erkek içinde aşılması gereken bir rampa, nasıl mı? şöyle ki; beyniniz farkında olmasa bile hormonel olarak bir gereksinim seks, bu karşılanırken mutlusunuz. birde seksin verdiği ayrıcalık hissininde etkisiyle karşınızdaki kadını seviyor olabilirsiniz.

    daha önce hiç seks yapmadığınız bir insanla evlenmekte büyük risk, seks olayını hayalgücünüzde yaşıyorsanız sandığınız gibi olmadığında yaşayacağınız hayal kırıklığı ömre bedel olur heralde. gerdek gecesinde yıkılan hayali yıllarca tamir etmeye çalışmakla uğraşan insanlar tanıyorum.

    birde bir şeyin değerli olması için ya çok eski ya çok yeni olması lazım. bu dünyadaki maddi değerler içinde böyledir, insanların manevi değerleri içinde. 1940 model bir araba 2012 model bir ferrariyle aynı fiyatta olabilir. 17.yüzyıldan kalma bir konak 2012 yapımı bir plazayla yarışır. peki şuan sahip olduğumuz şeylerin değerli olduğunu hissetmemizin nedeni yeni olmasıysa? zamanla değersizleşeceği için çoook eskimesini beklemek zorunda mıyız? aradaki geçiş süreci başımı ağrıtan.

    manevi boyutta da bu böyledir. ilk aşkını hatırlıyor musun? yada vazgeçtim son aşkını düşün ama şuan aşkın olmamalı. üstünden zaman geçtikçe daha bir masum, daha bir mükemmel gelmeye başladı değil mi? yaşarken yaptığınız sıradan gelen şeylerin, şimdi bir ayrıcalıkmış gibi gelmesinin nedeni; tüm olayları yine hayalgücüne bırakıyor olman. beynin yine iyi olanı hatırlamanı sağlıyor sana, iyi anman gerektiğini söyleyen bir avuntu gereksinimi var her hücrede. yanyanayken saçma gelen, hatta yaşarken farketmediğin tüm detayların rüyanda belirmesi yada daha önce aynı yerde oturduğun parkın şimdilerde iç geçirmene neden olması normal mi? normalde baktığında onunla ilişki kuramayacağın her detay, bir anda bu kadar belirgin bir şekilde onu hatırlatıyorsa bu normal mi? değil aslında. hatta bunun ileri boyutu görsel sanrı oluyor kanımca. bu noktaya ulaşan insanların çaresizliğine yazık.

    bunları farketmek bir insana ne katar? hiç bir sik katmaz. durum aynı tanrı'nın olmadığını anlamak gibi bir durum. bu kadar materyalist olmanın hayata dair bir artısı olduğuna inanmıyorum. sadece herşeyi daha komik yapıyor, herşey bir şakaymış hissi veriyor. 'hey sevgilim! şimdi sen beni sevdiğini söylüyorsun ama aradan zaman geçecek nefret edeceksin. sen beni üzeceksin, ben seni üzeceğim. birbirimize karşı yaptığımız her hareket gözümüze batacak. bitecek yani herşey. boşuna tutamacağın sözler verme, bende sana yapamacağımız şeylerin hayalini kurdurtmayım.' demekte olmaz karşındaki insana. bu kadar farkında ve gerçekçi olmakta hiç birşeye sahip olamana neden olur. ki zaten hayal kurmaktan vazgeçmişsen, nasılsa gerçekleşmeyeceğine inanıyorsan diptesin. ferhat şirin öldü dediklerinde intihar etmişti dimi?

    aşk; senin, benim, bizim, sizin gibi insanların hayallerindeki acınası bir avuntusu aslında. ben mesela bu hayalden vazgeçenim, sen yaşıyorsan saygı duyarım hatta çok büyük saygı duyuyorum, 'ne kadar saf lan' falan diyorum ama hakir görmüyorum sadece gülüyorum. itiraf ediyorum: don juan'ın kırık kalbiyim. *

    son zamanlarda çevremdeki arkadaşlarımın hepsinin ilişkisi olmaya başladı. sanki benim ayrılmamı bekliyormuşcasına. sadece gözlemledim bende, sanki deneklermiş gibi. ilk günlerde o heyecanla anlattığı kadının aylar sonra 'abi yeter artık! ayrılacağım ben, bıktım!' safhasına gelişini güle oynaya izledim. bunun böyle olacağını biliyordum demek pişkinlik, en başta uyarmaya kalkmak yanlış. izledim ve gördüm. bu bir döngü. hayatın başlayıp bitmesi gibi.

    doğarsın ve ölürsün, olay net. bu aradaki zaman aralığına yüklediğin anlam tamamen gereksiz. bu aşk içinde böyle, insan hayatı içinde böyle...

    okuduğun için teşekkürler. * benden sana The Young Professionals'den p.o.p şarkısı gelsin o zaman:

    10 ...