bu coğrafyanın orta yerinde bir fosebtik çukuru deşilmişcesine pis kokular yayılmakta etrafa.tarihimizin mesut ve bahtiyar hikayelerinin baş döndürücü huzemelerini anlatta gelen resmi tarih söylemcileri acaba halının altındaki pisliklerini daha ne kadar bizden kaçıracaklar.erdal eren de o mutlu hikayelerin altında debdebe içerisinde ezilen onlarca kimliklerinden biri.odtu lü sinan sumerin cenazesinde protesto eylemcileri içeresinde erdal da vardır.cenazenin sonuna doğru inzibat askerleriyle göstericilerle çıkan çatışma sonucu bir inzibat askeri sırtından vurularak öldürülür.yakalanan erdal erenin üzerinde silah bulunmasından dolayı erdal bu olayın faili olarak gözaltına alınır.yapılan otopsilerde askerin erdal la aynı yöne koşarken sırtından vurulduğu belirlenir.ortadaki iddialar çok zayıf,deliler ise yetersizdir.yapılan yargılamalara karşılık yargıtay 3. dairesi idam kararını 'yeterli delil olmadığı' gerekçesiyle iki kere üst üste bozar. sonunda 20 kasım günü toplanan askeri yargıtay genel kurulu, 3. daire'nin ısrar kararını kaldırarak sıkıyönetim mahkemesi'nin erdal'ın idamına ilişkin kararını onar.oysa erdal daha 17 yaşındadır bu olay olduğu vakit.ortada suç teşkil edilecek bir durum olsa bile yaş sınırından dolayı idam cezası uygulanamazdı.ışte bu vakit resmi tarihimizin künyesine işlenecek o vecizelerden birini patlatır dönemin astığı astık kestiği kestik zatı tarafından asmayalıp ta besleyelim mi?
nitekim beslenmez erdal 13 aralık 1980 gunu idam edilir.ondan geriye savaş ay ın karelediği son bakış fotografı kalır,ondan geriye resmi tarihimizin mutlu hikayelerinin karanlık yanı kalır,ondan geriye bu ulkenin yeri gelince genclerini bir cırpıda harcayabileceği kalır,ondan geriye ölümcül ve kirli bir gecmişimizin olduğunu hatırlatan satırlar kalır...