'şovenizme kaçmadan aidiyet duygusu nasıl tanımlanabilir' diye sorsanız; işte! böyle diyebilirim, göğsümü gere-gere;
" ismail de savaşıyor rahmi de muharrem de kirkor da kürt hasan da. yaşadıkları mahalleyi korumak, yaşadıkları evi korumak, yaşadıkları şehri, şehirdeki gülleri, şehirdeki çeşmeleri ve kadınları korumak için savaşıyorlar. "
savaşın çirkin yüzünü, soğuk yüzünü betimleyen hoş bir anlatım;
"...ama burası harp meydanı ve burada edebiyat yok. sanat yok. musiki yok. heykel de yok resim de. burada sadece ölüm var..."
ve çok başarılı çizilmiş bir karakter;
"...sınıfın en sessiz çocuğu, kimselerle konuşmaz. cephede de öyle öldü, bağırmadan..."
anlatım zamanlarındaki farklılaşmalar bu hikayede de devam etse de görülüyor ki farklı paragraflara taşınmış ve okuyucuyu okurken yorması engellenmiş. bu güzel bir gelişme. buna mukabil, okurken sizi hiç rahat bırakmayan bir yapısı var gri günlerdi'nin. savaş günlerine götürüp-getiriyor sürekli. yani, uzaktan izleminizi değil bizzat olayların geçtiği anları olay yerinde yaşamanızı, onlara tanıklık etmenizi istiyor. hikaye bittiğinde kendinizi yine yorgun hissetseniz de tatlı bir yorgunluk bu.
son bölümün kurgulanmasında ise biraz aceleci davranılmış, bu çok önemli olay oldu-bittiye getirilmiş sanki. okuyucu biraz daha hazırlanıp-kurulabilseymiş çok daha etkili bir boşalım sağlanabilirmiş gibi geldi bana.
yer-yer şiirsel anlatımıyla güzel ve okuyucuyu etkileyen bir hikaye olmuş.