bir kadın varmış. 25 yaşındaymış.ev hanımıymış. iki tane çocuğu varmış.
bir zemin katta penceresinden lağım suyu akan bir evde yaşarmış. ama tertemiz bir yüreği varmış. hayatın pisliğine hiç bulaşmamış..
kocası pazarcılık yaparmış. parası azmış. ama hiç bir zaman kocasının verdiği parayı azımsamamış, yaşamaya çalışmış.
bir gün midesi bulanmış.üçüncü çocuğa hamile olduğunu anlamış. aş ermiş, ama yoksulluktan kocasına anlatmamış. doktora uğramamış.
bir gün karnı sancılanmaya başlamış. doğum sancısı olduğunu anlamış.
kocası taksi tutalım demiş, para olmadığını bildiği için taksi tutturmamış.
yürüyerek 2 km uzaktaki hastaneye varmış. doğumhaneye son o girmiş, doğumu ilk o yapmış.
üçüncü çocuğunu ilk kucağına aldığı andan itibaren hiçbir zorluğu şikayet etmeden bakmış.
çocuğun adını koyarken kimse ona fikrini sormamış, ama o bunu hiç umursamamız.
hayatını çocuklarına adamış. çocuklarını okutmak,giydirmek,iyi beslemek için yıllarca aynı elbiselerle, aynı koltuk takımıyla, aynı yatak odası takımıyla, aynı tabakla, aynı çanakla yaşamış.
anlatmaktan sıkılmamış, bağırmamış, vurmamış. çocuklarına hep sevgiyle bakmış.
bu kadın bu gün benim oğlumu kendisinin torununu görmeye geldi.
seni çok seviyorum anne.belki senin beni sevdiğinin binde biri kadar bile değil ama çok seviyorum işte. sen bu yazıyı belki hiçbir zaman okumayacaksın, umurumda değil. bir insan bir insanı ne kadar fazla sevebilirse bende seni o kadar seviyorum. yüzün hep gülsün, hep mutlu olasın, en önemlisi hep böyle kalasın.