karasakallıların namludaki mermi, kındaki bıçak, boşalan öfke oldukları su götürmez bir tespitse de cinai cinnetimizin yelpazesi pek daha geniştir. bu öfke furyası, yoketme, hakkından gelme arzusu, ötekinin canına kastetme duygusunun sakalla, cüppeyle doğrudan ilgisi yok. mini etekli modern kızımızdan tutun, ötekine dair halisane hisler beslemeyen avukat komuşumuza değin herkes bir gece ansızın gelebileceğini bağırır durur. Tek başlarında değil elbet. bu kadar korkusuz değiller. sürü toplandığında daha bir duyulur bu sesler. bağırtı, derin solumalar, o heyecan dalgası olayı izleyen resmi görevlilerin de maharetiyle bir ayine dönüşür. maraş'ta, sivas'ta tekrar eden, her an tekrar yaşanma ihtimalinden korktuğumuz, olması bizi çok da şaşırtmayacak cinai cinnet durumudur. doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi yoktur. linç edilen romanların bile "biz taş mı attık, polise mi saldırdık?" demelerindeki kötücül bakış açısıdır içimizdeki şeytan. yani özünde kimsenin kendisini doğrudan ilgilendirmeyen bir şeye karşı çıkmışlığı yoktur. kendisini ayırır, öfkeyi sabırla ötekinin kafasından boca eder. yakar, yıkar, yokeder. içimizdeki derin şeytanın mahareti budur.