iyi hatırlıyorum; mevsim yaz...
ya da yazdan kalma bir akşamüstü...
siz bana bakmayın.
hafızamın zamanı algıladığı görülmemiştir pek...
yaz günlerinin akşamüstleri farklıdır bilir misiniz?
siz caddelerde mutluluk ve ahenkle yürürken, birilerinin evde ölümle karşılıklı kahve içebileceği gelir mi hiç aklınıza?
--------------------------------------
sofia..
sofia kaygısızdı, kahvesinden bir yudum aldı,
ve ona fırsat verdi konuşması için.
açıkçası merak içindeydi, davetsiz misafirlere alışık değildi.
hatta misafirlere alışık değildi,
geceleri uğrayan hüzünden başka...
misafir gözlerini dikmişti,
sanmayın ki sofia' nın mükemmele yakın bedenini gözlüyordu...
o gözler sofia' nın yarı ölü ruhunu gözlüyordu,
onu almaya gelmişti onca yolu.
mükemmele yakın beden akbabalara kalabilirdi yeryüzünde...
misafirin her halinden belliydi güvenilir olduğu,
sofia huzursuzluk hissetmemişti.
ama onunla bir yolculuğa çıkmaya hazır değildi.
dünyadan gözlerini alamazken nereden çıkmıştı bu yolculuk?!
hem oraya hiçbir şey götüremeyeceği fikri sofia' yı mutsuz etmeye yetmişti.
ilk kalp ağrısından kalan "sedef" i bile alamayacaktı yanına...
o sedef ki,
dünyanın kalbinden kopmuş olsa bile ona layık değildi!
dünyada kalacaktı, kararlıydı!
daha çok işi vardı.
sedefin ve sofia' nın onarması gereken bir kalp vardı her şeyden önce.
misafiri uğurladı sofia,
dostça vedalaştılar.
er ya da geç tekrar geleceğini,
bu kez hazırlıklı olması gerektiğini söyledi misafir.
sofia hiçbir zaman hazır olamayacağını güneşin eşsiz batışını izlerken bir daha anladı.
en iyisi,
ansızın!
pat!
--------------------------------------
pat!
sofia gürültüye uyandı.
hayatın yakasından tutarak yattığı yerden doğruldu,
ve koşuşturmaya koyuldu,
elinde sedef taşıyla...