tak taktak tak tak
fonda çalan müziğin sesine daktilonun sesi ekleniyordu. güneş henüz doğmaya yeltenmemiş, ay gökyüzünü terk etmemişti. sigarasından derin bir nefes çekti yazar. kül tabağına sigarasını bıraktıktan sonra devam etti yazmaya.
insanların ortak şikayeti, yakarışıdır yalnızlık. kimse daha yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmeden bundan şikayet eder. çoğu kişiye göre yalnızlık bir hayat arkadaşının olmamasıdır. bazıları ise sadece derdini paylaşamadığı bir arkadaşı olmadığı için yalnız hisseder kendini. onlar sahip olduklarının farkında olmayanlardır. onlar sadece daha fazlasına açtır. kerem ise böylelerini sevmez. zira o koca bir siyahlıkta kendini beyaz toz tanesi olarak görür. diğerleriyle uyum içinde değildir ve bu onu farklı kılar. farklılıklar ise ayrılıkları doğurur; ayrılıklar ise geçmek bilmeyen günlerin çetelesini tutmaya sevk eder. günlerin geçmemesi yalnızlıktır ve zaman geçmedikçe tat alamaz insan hayattan. zira kendini tekrarlayan şeyler zevk vermemeye başlar. sıradanlık ise yalnızlığın uzun bir yoludur.
Yazar boşalan bardağını, bardağı hemen yanında bulunan şişedeki içkiyle doldurdu. bardağını eline alıp, koltuğa yaslandı. elindeki içkisini içerken düşünüyordu. neydi aslında tam olarak yalnızlık? sadece bir insanın veya insanların eksikliği mi? öyleyse eğer neden bir insan çevresindeki tüm insanların yok sayıp tek başınalığını pekiştirir? elindeki bardağı daktilonun yanına bıraktı yazar ve paketinde kalan son sigarasını yaktı.
kerem kendi halinde bir insandı. uzun süredir bir ilişkisi yoktu. birkaç tane arkadaşı vardı, onlarla da çok sık görüşmezdi. çevresinde fazla insan olmasını sevmezdi. stüdyo dairesinde tek başına yaşardı. dağınık bir insandı kerem. eski eşyalara meraklı bir insandı. tek değer verdiği şeyler, onun için hazine olan şeyler sadece bunlardı. bir pikap, slr fotoğraf makinesi, tahtadan yapılmış oyuncak arabalar
ailesiyle arası pek iyi değildi keremin. arada sırada kendisini sorumlu hissetmemek için onları arardı, nadiren de yanlarını giderdi. ailenin kutsallığı fikrine katılmıyordu. tüm anneler bir melek değildi onun için, tüm babalar ise bir kahraman. bu yüzden hissettirmeden uzak olmaya çalışıyordu. hayatı sadece kendi ayakları üzerindeyken izlemek hatta rüzgara karşı durmak istiyordu.
bitmiş sigarasını izmaritlerle dolu kül tablasında söndürdü kerem. ceketini üzerine alıp dairesinden çıktı. arabasına binip bir bara gitti. bardan içeri girip, arkadaşının yanına oturdu. arkadaşı ne içmek istediğini sordu kereme. daha sonra bardan iki birayla masaya geri döndü. arkadaşının suratı asıktı. belli ki bir sevgilisinden ayrılmıştı. onun yüklerini hafifletmek adına anlattırdı her şeyi arkadaşına. arkadaşı kendisini yalnız hissettiğini söyledi. her şeyini o kıza bağlamış olacak, onsuz bir kendini boşlukta hissettiğini söylüyordu. bu sırada kerem ise bu durumu düşündü. yani bir kadını hayatımızın merkezine, başkentine sokuyoruz. o bir süre sonra ister istemez iç savaş çıkartıyor ve yetkilerimizi kaybediyoruz kendi topraklarımızda. bu bizi boşluğa sürüklüyor. yüksek bir yerden atlıyoruz ve sürekli düşüyoruz, yere çarpamıyoruz. her şeyi sonlandıracak bir sona erişemiyoruz. sadece süzülüyoruz rüzgar suratımızı yalarken ve içimizde korkuyla sevincin karışık duygusunu hissederken. bu yüzden kendimizi içkiyle veya başka maddelerle uyuşturuyoruz. düşünmemek için beynimizi uyuşturuyoruz. ne kadar aptalca değil mi?
keremin arkadaşı başka masada oturan bir kadının kereme baktığını fark etti ve bunu kereme söyledi. kerem ise kadına bakmadan onu istemediğini söyledi arkadaşına. bu sefer arkadaşı onun dertlerini dinlemek istiyordu. fakat kerem daha derdini kendini anlatabilmiş değildi, bu yüzden kimseyle paylaşamıyordu bu duyguyu. bu bir boşluktan bile öteydi onun için.
yazar bir an duraksadı ve ellerini kafasının arkasında birleştirerek düşünmeye çalıştı. bir şeyi hatırlamaya çalışıyor gibiydi. güneş ise kendisini göstermiş ortalığı aydınlatmaya başlamıştı. sandalyesinden kalkan yazar üstünü giyerek dışarı çıktı. bir iki sokak yürüdükten sonra çorbacıya girdi ve boş bir masaya oturdu. bir mercimek çorbası söyledi kendine. çorbasını içtikten sonra oradan kalktı yazar, evine doğru gitmiyordu. biraz yürüdükten sonra bir apartmana girip dördüncü kata çıktı. biraz düşündükten sonra kapıyı çalmaya başladı. kimse bakmadı kapıya tekrar denedi şansını, tekrar çaldı ve bekledi. ama yine açan yoktu iki insanın arasına sokulan bir tahta parçasını. geri dönmeye karar verdi yazar. apartmandan çıkan yazar yolun karşısına geçti. deniz kenarında yürümek istedi. bu ona ilk yazısını hatırlattı. ilk yazısında karakter sahilde yürürken güzel saçlı bir kadın görür ve bu onu sebepsiz yere mutlu ederdi. en sonunda ise yine aynı sahilde yürürken kendisini çağıran dalgalara teslim ederdi karakter. yazar denizi dinlemeye kalkıştı. tüm o dalgaların sesi onun için bir çağırıştı. bir an durup denizi seyretti. oradan geçen bir arkadaşı yazarı gördü ve selam verdi. sabahın köründe işe gidiyordu arkadaşı. biraz konuştuktan sonra arkadaşı yoluna devam etti, yazar da evine doğru yol aldı.
kerem yorucu bir uykunun ardından uyanmıştı. uykulu bir şekilde kalkarken yatağın diğer tarafında yatan, adını bile hatırlamadığı bir kadın gördü. yarı çıplak bir şekilde sessizce kıyafetleriyle banyoya gitti. banyoda yüzünü yıkayıp, üstünü giydi. banyodan çıkıp odasına geri döndü kerem. çekmecesini açarak çekmeceden bir kağıt parçası aldı ve o kağıt parçasını kadının görebileceği bir yere baktı. kağıtta işe gidiyorum, uyandırmak istemedim. en yakın zamanda seni arayacağım. yazıyordu.
yazar sandalyesinden kalktı. bir sigara yakarak evinin balkonuna çıktı. sigarasını içtikten sonra içeri giren yazar yatağına yattı ve bir süre uyudu.
yazar akşamüstü olmasına yakın bir zamanda uyandı. uyanır uyanmaz tekrar sigara yaktı. daha sonra telefonunu alarak mutfağa gitti. buzdolabının üstünde yazan telefon numaralarından birini arayarak yemek siparişi verdi. buzdolabını açtı ve son kalan içki şişesini aldı. masasına dönen yazar boş duran bardağını da doldurdu. içkisinden bir yudum aldı. sonra yazmaya devam etti.
kerem işten evine döndü. kapısını açtıktan sonra evinin toplandığını fark etti. içeri girdi masada ise tabaklar vardı. kerem şaşkın bir şekilde masaya bakarken, sabah yatakta gördüğü kadın geldi elinde yemekle. hadi otur soğumadan yiyelim dedi kadın. kerem ise hala şaşkınlığı üstünden atamamıştı. kadın yemeği masaya bırakıp, sandalyeye oturdu ve elini uzatarak ben demet dedi. kerem kadının eline sıktı ve kerem diyebildi sadece. daha sonra ceketini çıkartıp masaya oturdu. kadın kereme yemeğini uzattı. kerem tabağı alıp önüne koydu. akşama kadar burada mı bekledin? dedi. kadın evet, aramayacağını biliyordum ben de beklemek zorunda kaldım. aramayacağımı nereden biliyordun dedi kerem. çünkü telefon numaramı almamıştın, ismimi bile sormamıştın diye cevapladı kadın. ismini bilmeden daha güzeldi.
kapı çaldı. yazar sandalyesinden kalkarak kapıya baktı. yazarın sipariş ettiği yemek gelmişti. yazar yemeğini alarak odasına gitti. bu sırada yazarın telefonu çaldı. sabah karşılaştığı arkadaşı arıyordu. akşam buluşmak istediğini söyleyen arkadaşını, işi olduğunu bahane ederek geri çevirdi yazar. daha sonra yemeğini yedi.
kadın o gece de keremde kaldı. kerem sabah uyandığında ilk iş yatağının diğer tarafına baktı, kadın yoktu. yatağından kalktı kerem. banyoda yüzünü yıkadıktan sonra kıyafetlerini giymek için tekrar odasına döndü. dün not bıraktığı yerde bir kağıt gördü. kağıda baktı bir telefon numarası yazıyordu. kağıdın arkasını çevirdi, arkasında da keremin notu yazıyordu.
yazar elindeki sigarayı söndürerek telefonunu aldı. birkaç saat önce onu arayan arkadaşını aradı ve işinin iptal olduğunu buluşabileceklerini söyledi. telefonu kapattıktan sonra banyoya girdi. sonrasında üstünü giyip, arkadaşıyla buluşmaya gitti. elinde bir bardak viskiyle uzun zamandır görüşmediği arkadaşıyla muhabbet ediyordu yazar. arkadaşı bir kadını sordu yazara. bu kadın yazarın eski sevgilisiydi. sevgilisinin vefat ettiğini ve geçen gün öldüğünü bile bile sabahın köründe evine gidip, kapıyı açmasını beklediğini anlattı. arkadaşı da bu duruma üzülmüştü ve derdine ortak olmaya çalıştığını belirtti. arkadaşı da yalnız olduğunu söyledi ve bu yöndeki dertlerini anlattı yazara. yazarsa bu konuşmalardan sıkılmış bir şekilde arkadaşının sözünü kesti. yalnızlık bu değil. dedi. yalnızlık o kapının açılamayacak olması değil. hayatımızın başkentine soktuğumuz kadının artık yok olması değil dedi yazar. yalnızlık o kadının olmamasına rağmen hala bizim onunla olmamız dedi. bizimle onunla ölmemiz, bizim onunla gitmemiz. diye ekledi.
saat geç olmuştu. arkadaşı yazarın yanından ayrıldı, yazar ise masadan kalkıp, bara gitti ve oraya oturdu. yazar içkisini yudumlamaya devam ederken yanına bir kadın oturdu. kadınla tanışıp biraz muhabbet etti yazar. daha sonra beraber yazarın evine gittiler.
aradan birkaç gün geçmişti. kerem gitarını eline almış zaman geçiriyordu. bir anda gitarı elinden bıraktı kerem. telefonunu eline aldı ve demeti aradı. nasıl olduğunu sordu, sonra tekrar görüşmek istediğini söyledi. demeti evine davet etti.
yazar gece uyanmıştı, yanında bardan tanıştığı kadın vardı. yatağından kalkıp bir sigara yaktı ve daktilosunun başına oturdu yazar. şunları yazdı:
mutlu son sadece hayallerde olur. yalnızlık ise hayal gücümüzü geliştiren bir hocadır.