vakanın diğer kişiler tarafından farkedilmemiş olması, benim hali hazırda yarılan yerin içinde takılıyor olmaktan ziyade klavye başında olayı size anlatıyor olmama sebeptir.
anlatayım :
üretimini yaptığımız bir makina için teklif verdiğimiz bir müşteri makinayı çalışırken görmek istediğini belirtir ve son teslim ettiğimiz bir örneği yerinde görüp göremeyeceğini sorar. hayhay deriz ve son teslim ettiğimiz makinanın sahibinden müsade alırız ve yeni müşteriye randevu veririz.
bir kaç yüzbin yuroluk makineyi görmek için bizler, yeni müşteri ve eski müşteri yetkilileri eski müşterinin fabrikasında lacileri çekmiş vaziyette buluşuruz. kardeşiniz erdener'in üzerinde Allah'ın bir lütfu olarak uzunca bir pardesü vardır ki hikayenin ilerleyen safyalarında bu pardesünün olayın kahramanı olduğuna sahitlik edeceksiniz.
erdener fabrikaya önce gelmiş ve müşterileri beklerken diğer müşteri ile (hay müşteri kere...müşteri yazmaktan iflahım skildi la!)laklak yapmaktadır. derken yeni müşteriler gelir ve erdener onları ayakta karşılamak için davranır. ayağa kalktığında, gayet normal bir şekilde ve normal bir tazyikle, dışarıya bir miktar gaz boşaltmak durumunda oldugunu farkeder. açık havadadırlar ve o saate kadar erdener'in sindirim ve boşaltım sistemleri herhangi bir error vermemiştir.
erdener ses çıkarmamaya ve mimik vermemeye azami özen göstererek, gayet sakin bir şekilde g.t çeperlerini hafifçe aralar. ve aralamasıyla 700 gram civarı sıvı bok isyan edercesine plöööffrrtt nidalarıyla firar eder! yo yo bu bir firar değil bir devrimdir aslında. bir başkaldırı...başını sonunu züktüğüm!
o an bir pause tuşu olsa elimizin altında ve erdener'in surat ifadesini print screen alsak, o ifade, şaşkınlık (nasıl yani?), korku (şimdi yarrağı yedim!) ve utanç (ananı skiym!) duygularını aynı surat ifadesinde toplayan insan olarak oskarı moskarı siler süpürür, ortalığın amına kor.
bacaklardan süzülen sıcak ve koyu kıvamlı sıvının vermiş olduğu ürperti, erdener'i kendine getirir. geçen sürede müşteriler erdener'e el sıkma mesafesinde yaklaşmış ve tokalaşmak üzere ellerini uzatmışlardır. anlamsız ifadelerle tokalaşır erdener. bu arada sıvılar paçalara ulaşmıştır. tam bu noktada newton'a sövülmektedir umarsızca ve aynı noktada pardesü denen giysi türünü icat eden zat, muhtemelen ettiğim dualar sebebi ile öte tarafta hurilere gark olmuştur.
son derece resmi ve ciddi bir iş ortamı, binlerce yuroluk anlaşma, tamamı takım elbiseli ve janti insan güruhu ve kıçı boklu erdener!
bir an ortam satış müdürüne bırakılmak istenir lakin hangi bahane uydurulabilinir ki?
taş çatlasın 15-20 dakika sürecek fakat bir o kadar da önemli olan bir hadiseyi, organize eden adam, üstelik tam başlangıç anında hangi bahane ile terkedebilir?
lan "ishal oldum sıçmam lazım" desen bile abes karşılanır "iki dakka götüne sahip çık şurda 10 dakkaya işimiz bitecek denyo seni" denir la içten içe!
efendim uzatmayayım; ben o makineyi onlara kıçımda yarım kilo bok ile gösterdim. koku yayılmaması için bin türlü varyete yaptım. iş bitince birer kahve içelim dediler, randavum var dedim kaçtım. satış müdürü "abi ofise di mi?" dedi, dedim "yok direk eve götür keyfim kaçıyo yatıcam biraz" dedim sıyırdım.
eve geldim, Allah'ım ne göreyim bok çoraplardan akıyor löpür löpür amk. parmaklarımın ucunda kendimi banyoya attım. ne var ne yok küvete yığdım, kendim 1,5 saat banyoda keselendim.
bir de meselenin hanım eve gelince devam eden ikinci bölümü var ki, bak Allah'ın adını verdim zorlamayın anlatmam.
2 ay oldu, hala ara sıra işten eve geldiğimde kapının önüne gaste sermiş "ne olur ne olmaz diye serdim aşkım!" diyip kikirdiyor zilli.