bahsedilen seçim ekibine dahil biri olarak ve o ekiple alakasız olarak bazı fikirlerimi belirtmek istiyorum. bunlar tamamen şahsi fikirlerim olup isteyen istediği kadar önemseyebilir.
bu fikri ve projeyi en başından beri destekliyorum. baltalayıcıları anlamam çok kolay oluyor. çünkü yine buradan bir arkadaşımın belirttiği gibi ''bu gibi ortamlarda sert eleştiriler, hakaretler entry olarak girilirken, övgüler özel mesajla geliyor.'' ve emin olun ikisi arasındaki korelasyona vakıfız.
ikinci olarak yazarlara bir eleştiri getirmek istiyorum. vaktim oldukça öyküleri okuyorum ve aralarında beğendiklerim olduğu kadar beğenmediklerim de var. elbette seçim esnasında kendi yazınsal biçemim yerine bir öykünün iskeleti, kurgulanışı, dramatik yapısı, asal düğüm ve serimleri, konu bütünlüğü, karakter kurmacası gibi daha genel nitelikleri yeğ tutacağım. fakat şahsi olarak baktığımda yazarların havsalalarının biraz daha genişlemesi gerektiğini düşünüyorum.
öykü gerçek ya da gerçekten esinlenmiş de olabilir, tümüyle kurmaca da. bunda bir sorun yok. ama çoğu yazar kendi iç sesinden anlatığı öyküyü yarı kurmacaya dönüştürüp, bir insanın iç sesi ile kurgu arasında öyküyü kıstırıyor. bunun sonucunda da ya anlatım bazı yerlerde kırılmalar yaşıyor ya da genel olarak öykü sayılamayacak bir tür anlatı ile karşılaşıyoruz.
bunun yanında çoğu öyküde karakter oluşturmada sorun yaşandığını görüyorum. öyküdeki kişi ile kendi karakterini harmanlama sonucu çıkıyor sanırım bu sorun ortaya. yine şahsi fikrim öyküde çizilen kişinin karakterinin öyküyü yazan kişiyle kesişmemesi yönündedir. zira bipolar ya da sürekli bir ruhsal devinim içre bir karakter çizmiyorsanız bu tip dönüşlerin karakteri tutarsızlaştırıp öykünün içine girmeyi engelleyici bir gizli kalkan olduğunu düşünüyorum. ki çoğu insanın bu şekilde ifade edemese bile ''sevmedim. bilmiyorum, bir şey var'' gibi ifade ettiği yabancılaşma da sanırım aynı kabildendir.
çocuk parkı temasında çocuk ile yaşlıyı yahut kendi çocukluğu ile şimdiki halini kıyaslama elbette olabilir ama akla ilk gelen analojinin ötesinde de ben o öyküde bir şeyler bulmak isterim. bas bas bağıran bir anlatım yerine öykünün temel kurgusu altına serilmiş alt metinsel değeri olmalıdır diye düşünüyorum. yoksa yaptığımız boş bir kurgu ve cümlelemeden ibaret kalır.
bu sebeple kendim öykünün temasını çok açık vermeyerek, zaman zaman çift taraflı yerlere çekilebilecek ya da sadece o konuyla ilgili kişilerin hakim olabileceği tanımlar kullanıyorum. bana göre bu okuyucuyu aç bırakıp yavaş yavaş doyurmaktır. bir öykünün bir kaç kez sendeledikten sonra zirveye çıkıp daha sonra düşmesini severim kişisel olarak. ama herkes anlasın, sanat herkes için olsun diye yazınsal üslubumu değiştiremem.
elbette bunlar öznel olup başta belirttiğim gibi seçim ekibi ile ilgisi yok. sadece şahsi yaklaşımım bu şekilde. bir de şu var;
antik yunanda sanatla ilgili en meczup kaşif ünlü heykeltraş polykleitos' dur. büyük heykeltraş tunç ve bronzdan yaptığı erkek heykellerinin gerçekçiliği ve daha sonra leonardo' nun vitruvius adamına kadar varacak olan 1/7 oranını ilk uygulayan heykelci olması ile bilinir. aldığı övgülerin aksine polykleitos gerçek ile birebir örtüşen heykeller yapmaktan sıkılır. sanatın gerçeğin mimetik bir algoritması olmaktan başka bir amacı olması gerektiğini düşünür. böylece yeni dönemi başlar. kariyerinin bu kırılma noktasında yeni yaptığı heykellerde deformasyon ve stilizasyonu yer yer döneme göre abartılı sayılabilecek şekilde kullanır. yeni yaptığı atlet heykellerinin adonisleri daha derin, göğüs kafesleri abartılı şişkin, kalçaları gülle gibi yuvarlaktır. insanlar bu yeni yapıtları saçma bulurlar. ama polykleitos doğruyu yaptığını biliyordur. sanat gerçek olmak değildir. sanat muhteşemi arama arzusudur ve bu yüzden en çok deliler gerçeği bükebildikleri için sanatçı olurlar. günümüzde 20. yüzyılın başlarında sürrealizm olarak isimlenen bu sanat biçimi acaba 2500 yıl önce polykleitos tarafından kullanılmış olabilir mi?
diyeceğim o ki yazarlar delirmekten çekinmemeli. cümleler delice fışkırmalı ekrandan. basit benzetmeler yerine daha cesurca anlamlanmalı. çünkü onu anlamayan insanlar çoktan silindi ama polykleitos 2492 yaşında.