bu doktorun işi gücü yok, kime kol-bacak takıp da öldürsem diye dolanıyordu da bu adamı buldu. adamı evinden zorla aldırdı, hastaneye getirtti. hastaya "bak gardaş, sana bunları takıcaz hem kol-bacak sahibi olursun hemde ben egolarımı tatmin etmiş olurum. öleceksin gerçi ama farketmez, takıcam" dedi. adam da "ya hep ya hiç" deyip kabul etti. ölüm riskini bilerek kabul etti tabi ki de. çünkü robot olmadığının farkındaydı. yanlışmıyım? böyle düşünen yazarlar burada bırakabilir. allah belasını versin o doktorun.
yanlışsam devam et okumaya.
hasta da herkes gibi normal bir vücuda sahip olmak, herkes gibi normal bir yaşam sürmek istedi. engellilere ikinci sınıf insan muamelesi yapılan bir ülkede üstelik. hastaneye gitti, derdini anlattı. "her türlü risk kabulumdur. böyle bir ameliyatı kabul ediyorum" dedi. yurtdışındaki gibi imkanlar ve teknik altyapının hazırlanmasının ardından operasyona alındı. hasta tabii ki de suçsuz.
asıl suç bir suçlu arayışına girmek. doktorun vicdan azabı zaten onun cezası değilmi?
tüm bunların yanında basın sürekli bu olayı haber yaptı. öyle ki adam ölüm riskini bile unuttu. klavye entelleri sözlükte o sırada "vay be ne güzel gelişiyoruz. kol takıyolarmış abi" gibi entriler giriyordu. ameliyat bitti, her operasyondan sonra (evet burun ameliyatı da dahil buna) görülebilen bir komplikasyon sonucu hasta hayatını kaybetti. ve aynı klavye entelleri tarafından doktor günah keçisi ilan edildi.
böyle trajik bir olaydan sonra bile ona buna bok atan entel tayfa bir düşünün bakalım tek suçlu doktor mu? başarı beklentisini oluşturan medyanın, tıbben geri kalmışlığın sebebi olarak gösterebileceğimiz sağlık politikaları mı? yoksa tamamen bize ait özellikler olan ötekileştirme, dışlama, damgalama, yok etme mentalitesi mi?