yaşamın öznesi değil nesnesi olmak

entry15 galeri
    1.
  1. Sadece bir kez bahşedilen bir hayatta, başkalarının boyundurluğu altında yaşamak başarısızlıktır. Bizler başarısız insanlarız. Bu boyundurluk altında, yaşanmayı kabul etmiş birinin “sözde” bir yaşamın onu yerüstüne diri diri gömüp çürüteceğini de kabul etmiş olması gerekmektedir. Oysa bu kabullenişin anlamının, Hades’in sefalet hurdalığına feryatlarımızla doldurup taşırdığı, çığlıklarla beslediği asla gerçekleştirilemeyecek hayallerimiz ve ölü doğacak tüm bu umutlarımızın infaz emri olduğunu bilmez bu sefil “insan”…
    Başarılar, başarısızlıklar. Geçmişte insanı insan yapan değerlere bağlı kalarak yaşadığını sanan birinin, çürümeyi seçen bir ruhun, eseridir işte bu büyük duvarlar. O biri hepimizin benliğinde, o biri hepimizin duvarlarında… Başkalarından korunmak adına örülen duvarların aslında hepimizi bir köşeye atıp unuttuğu, yalnızlığa sunduğu, mutsuzlaştırdığı gerçeği yanında hala inkarlarla mutluyum diyerek vicdanlarının sesini avaz avaz susturmaya çalışan ikinci sınıf insanlar sürüsü…
    Tüm bu duvarlara karşı “kazanacak zincirlerimiz var” diyen zavallıcıklara inat, “kaybedecek zincirlerimiz var” ilkesinden yola çıkılarak yapılan iç isyanlar. Moloz altında kalanların attığı zafer çığlıkları, içsel devrim günleri, kahkahalar, efendilikler… izlenen, tüm bu yıkılmaz denilen, anılarından örülmüş duvarların, acılarla beslenen tuğlaların, kendini çürüttüğünden habersiz , belki de ilk defa gerçekliği bu kadar çıplak olarak hissettiği şaşkınlık, bu gücü kendimden bulamam serzenişleri, serzeniş değil korkaklığı!.. Çekingenlik, molozlar arasında mutlu insanlar, anlam verememek, ama çürüyüp gitmenin farkındalığı. Yeter artık!
    Bileklerinde zincirlenen soyut tutsaklık, somut köleliğe dönüşmemeye çalışmaktansa, kendi hayatının efendisi olduğunu diretmekteki bu acınası trajikomik saçmalığın yavaş ama emin çöküşleri. Hayatına hiçbir beklenti içinde olmadan hüküm sürmenin, sürekli olarak bahsettikleri ama bir türlü ulaşamadıkları şu mutluluğa birinci sınıf gidiş bileti olduğunu anlamaz mı bu sefil ruhlar… Başkalarının efendilikleri altında geçen, ne istediğini bilmemekle birlikte ne istemesi gerektiğin öğrenen kocaman ve boşa giden bu acınası yaşamın, artık değişmesi gerektiğini anlamaz mı sefil ruh…
    Yönetmenliğini başkasının eline verdiğiniz, hayal olarak adlandırdığınız filmler içinde acı dolu bir vicdanla birlikte, basit ve silik figüran bir yaşam sürmektense, yönetmenin emirleri ve tüm bu insan topluluğu altında ezilmeden kendi yaşamınızı kendinizin yönetmesi daha iyi değil midir… Elbette hayat eşit değil ve bazen tanrı bile sağır olabilir ama asıl mutluluğun bunları kabullenerek yaşandığını öğrenmeli insan, mutluluğa ancak böyle erişebileceğini bilmeli… Hem boşuna mı demiş üstat ; “insanların %1’i gerçekten yaşar, %99’u ise sadece var olur.”
    0 ...