danielin naifliğine, julinin özgürlüğüne, yormayan ülke geçişlerine ve hatta bir de mutlu sona sahip film. gel gör ki film bittiğinde benim için belli belirsiz bir hüzün asılı kaldığını fark ettim havada. hiç başınabuyruk olmamışlığın, hep farkındalıkla ve sorumlulukların bilincinde geçecek bir hayatın başlarında olmanın hüznü olabilirdi bu, bilmiyorum.
juli, kendine bir kader yazdı, çoğu insanın yapamadığını yapıp. zigzaglar çizilmiş olsa da istediğini aldı. kendi gibiydi, aşıktı, karşıdakinin onun hakkında ne düşüneceğini önemseyerek değil olduğu gibi davrandı.
gemide danielin onu bırakıp gittiğini düşünerek karşılaştıklarında intikam almak isteyebilirdi, meleki deliler gibi kıskanıp danieli elinde tutmaya çalışabilirdi- tam da bunları düşündüğüm esnada ego denen şeyin ne kadar güçlü olduğunu fark ettim- ama yapmadı. bu film de olsa sadece severek ve oluruna bırakarak da mutluluğun yakalanabileceğini gösterdi.