karanlık kendisini güvende hissettiği tek yerdir. çevresindeki her şey dağınıktır, saçı da öyle. darmadağınıktır kıyafeti, sakalı pistir. tıpkı ruhu gibi, tıpkı herhangi bir çıkar beklemeden sevdiği insanların dağınık ve sersem tavırları gibi... bütün kalbiyle nefret ediyordur her şeyden. peki, karanlıktaki adamı bu noktaya getiren neydi ? bilemiyordu, bu noktaya nasıl geldiğini bilemiyordu. bildiği tek şey, güneşin aydınlattığı nesneleri göremiyor olduğu gerçeği idi. çünkü o, karanlığın ışığına çoktan kaptırmıştı kendini. bir adam var karanlıkta oturan, kulağında bir şarkı, sözleri ise şöyle;
Peygamberlerin üstüne yazdığı duvar
Damarlarından çatlıyor
Ölümün enstrümanları üzerine
Güneş parlak ışınlarını yayıyor
Tüm insanlar parçalara ayrıldığında
Kabuslarla ve rüyalarla
Kimse çelenklerle yatmayacak
Sessizlik çığlıkları boğduğunda
Kaderin demir kapıları arasında
Zamanın tohumları ekilecek
Ve bunların hareketleriyle sulanacak
Kim biliyor ve kim biliniyor
Bilgi ölümcül bir arkadaş
Görüyorum,insanlığın kaderi
Aptalların elinde
Kargaşa benim mezarım olacak
Çatlamış ve kırılmış bir yolda sürünürken
Eğer yapabilirsek,hepimiz arkamıza yaslanıp gülebiliriz
Ama korkarım ben yarın ağlıyor olacağım
Ama korkarım ben yarın ağlıyor olacağım