Nemeth tan kızıllığında uyandı. Çevresine mahmur bir göz gezdirip doğruldu, işleri vardı. Samarra dördüncü uykusundaydı o sıra. Küçük bebekleri ise mışıl mışıl yolculuğuna devam ediyordu. Nemeth kepçeyle ağzına su aldı ve oluğa tükürdü. ihtiyacı olan aletleri toplayıp kapıyı kapattı. Sınırsızlığın önünde ayaktaydı ve kavramlardan haberi yoktu. Akhenaton a daha yüzyıllar vardı. Güneşe döndü ve merak buyurdu; Bu?
Deniz (M.S. 1990)
Hissizlik. Hiç acımadan, hep acıtarak. Beklerken acıyı, kucaklarken, ölemezken, aynı yastığı sonsuz kez boğazlayıp hala nefes almadığını görüp sen ölemezken, çıldırırken
istemiyorum. Amaçlamıyorum. Yorgun bir fahişenin o günkü 16. Erkeği olup sırf sıkıntıdan beni öldürmesini isterdim. Gecenin en kor anında, kelimelere vurgun beni, hiç kelimesiz, hiç numarasız kavrasın, bedenimdeki kurşun ağırlığındaki alkolü pisuvara boca ederken arkamdan küçük bir cam kırığıyla kessin boğazımı istedim. Ben o parlak fayanslara tüm çirkinliğimi akıtırken ve zamansız ölümün güzelliği üzerime çökmüş. Cidden çok mu şey istemişim?
Ve bir de,
Camların tam da üzerine yürüyor! Ne yapmalıyım ki?
Dublin (M.S. 1891)
Binlerce yıllık medeniyetin sonunda elimizde olan sadece bok ve kan. Yeraltından başlayıp yeraltına dönen kırık dekadans. Babil de tanrısal aldatmaca. Göğe sahip olma arzusu. Düş? Belki. Düşünce? Hayır! Bloom? Tanrısal vakar ve Narcissus gibi iki büklüm yere kapaklanma. istihzanın bekası. Evet. Zaman paradoksun bir fonksiyonudur. Tüm anahtarlarımız en başta kırılmıştır. Ve bu yüzden kilit en son gösterilir. Ucuz illüzyon. Elbette. En sevdiğim yastığım biraz kan, biraz şarap
Ters Şehir (Zamandan muaf)
Ve Nemeth uyudu yorgunlukla, savruldu dışlanmış düşsel gerilimine. Uykusunda yüzdü. Dibe indi ve umutlandı. Ariadne ve gizem dinlerini gördü. Tüm çarpıklığı duvara çizilmiş eğreti resimler olarak buldu. Ama düşündü. En güçlüsü şuydu: 5 dakika önce neredeydim? Cevap bulamadan savruldu suda, biçareydi. Ama mutlaktı. Onurumuzu kurtarmak için oradaydı. Boğuldu ve çıktı su üzerine.
Nişabur (M.S. 1099)
Pante rei! Tam 1568 yıl önceydi. Ya da 1 yıl eksik. Doğru ama mutlak değil. Cihan. Çünkü tüm bu mekanizma bir yerde birleşiyor. Çemberin tümünü göremeyen aciz ise bunu değişim addediyor. Cihan. Halbuki nehir yıkanmak için fazlasıyla büyük. Tek sorun da bu.
Aynı zahirde şu durum vuku buldu: Kendimi bulmakla bir sorunum yok. Sadece bulduğum noktayı koruyamıyorum.
Stratford (M.S. 1594)
Trajedi üstadının kaleminden şunlar döküldü naif bir kızıllıkta;
Kurgulanmış bir yaşamı sürdürmek ne denli şaheser addedilebilir? Sonuç bu ise baki olan oyundur. Ve oyunculuk ne kadar muhteşem olsa dahi nihayetinde oyundur. Baki kalan ise başka, muhakkak
Nekropolis (Eski mabed M.Ö. 1765)
Nemeth korkarak adımını attı. Mabedin gerçekten var olabileceğini hiç düşünmemişti. Değil miydi ki her şey yalan. Ama girdi içeri, süzüldü. Solucandan farkı yoktu. Ateş gördü orada, yalnız başına yanan. Başka bir anlam bulamadı, çöktü içine bir süre. Ama sonra bir ses deldi karanlığı. Dans etti tekrar? Şahin başlı Horus aşkına o da kim oluyordu?
Ama gördü onu. En azından külahının gölgesini. Osiris buyurdu ona; Ne diye burada gezmektesin?
Nemeth şaşkınlıkla durakladı. O anda gök el pençe divan önünde eğilerek yakardı: Cevap ver!
Nemeth durdu, düşündü, korkusunu gizleyerek şunu dedi:
Anlayamıyorum. Hepsi ve sadece bu.
Osiris in gölgesi savruldu ve ona gökten bir cemre düştü, sadece o an için, müstehzi;
Sürekli hakikati arıyorsun. Hep anlamak gayreti içindesin, ama bu değil. Benim nezdimde zerre kadar değerin yok! Artık oyun oynamayı öğrenmelisin!
Nemeth sadece bir anlığına sallandı ama düşmedi. Bunları düşünmem gerek dedi ve yıkıldı
Venice (M.S. 1945)
Ulysses ile birlikte tersine yıkım başladı ve artık geri dönüş yoktu. insanlar kafa tuttu mitosa ve bu aptalcaydı. Mitos delinemezdi, opus magnum benzersizdi ama durulmadı. işte o vakit insanlığın yükselişi başladı. Ama bilmediler ki en güçlü düşüşlerin olması için gücün yettiğince yükselmek gerekir. Neredesin?
Zaman?
Oysa tam da bu sırada Napoli de belki, belki de bambaşka bir yerde, 9 yaşında bir çocuk, doğuştan özürlü. Pencerden bakarken aklından bir şeyler geçirdi. Onun aklındakinden bihaber olan bir dilenci ise şunları çiziktirdi defterine;
Edilgen bir uyumsuz
Boynu bükük zarif sardunyaların başlarını sarkıttığı balkonun gerisinde her şey titriyor ve iki sakat gözün içine düşecekmiş gibi onları izlediğinden habersiz kavga tüm şiddetiyle sürüyordu. Eline ne geçerse fırlatıyor, eşyaları önem farkı gözetmeksizin kırıp döküyordu. içine müthiş bir korku saplandı; Ya o na da bir şey olursa? Üstelik ne zamanlar geçirmişti onunla, uzak, uyku gibi sessiz ama derin, çok derin
Tek sahip olmak istediği şeydi o. O beyaz soğukluk. Ama sakinleşti her şey yeniden. Rahat bir nefes aldı, kazasız atlatmıştı işte. Arkasına döndü. Yemeği soğumuştu. Unutkanlık. Bugün birazcık farklı olsaydı diye geçirdi içinden; her gün aynıydı onun için. Tabuta benzer bir odada yaşamak ve her şeyden fazlası ile tecrit edilmiş. Derin bir soluk aldı. Bir şeyin olacağını hissetti garip bir biçimde. Havada keskin bir çığlık dansetti ve yok oldu. Rüzgarı küçük bir beden yardı ve hışırtıya benzer tuhaf bir fısıltı yayıldı. Boğuldu her şey aniden ve yaşam şaşırdı olanlara. Tam da o an arkasını döndü. Ürkek, yabani
Tüm sesler eğildi olanların önünde. Yok oldu. Ve buz gibi betona çarpan Çirkin in parçalarından binlerce yusufçuğun havalandığını gördüm.
istanbul (M.S. 1990)
Tüm bu olan bitenin ve tüm bu mevcudiyetin ardında ne var? Binlerce yıllık safra ve kusmuk. Çözmeye çalışmak anlamlı değil. Geçmişe öykünmek hala tatlı bir avuntu lakin yararsız. Peki tüm bunlara baktığınızda siz ne buluyorsunuz? O koca cüssesiyle yere yıkılırken Lenny nin aklından neler geçiyordu dersiniz? Yo, bir dakika, bu hikayede gerçekten fareyi göremediniz mi?