yaklaşık 10 gündür o buzdan şatoda kısmi de olsa yaşam sinyalleri veriyordum. oysa ben; yeryüzüne güneşten kopup gelen o zerrecik, malum arsız piccik, alışamazdım avuç içlerimde buzdan gerçekler taşımaya, tutulamazdı kardan da olsa bir adamın eli artık.
dudaklarımda titrek bir gülümseme, yavaş yavaş yürüdüm... omuzlarımdaki sinsi yüklemler gittikçe ağırlaşıyordu. ve boynuma yakışmıyordu bu tümden gelip tüme varımlar, yürümeye devam ettim. ciğerimde hissettiğim o acı, her adımda bana eşlik ediyordu, ani bir bıçak darbesi gibi tenimi zikre salan bu hal, geçmiş zamanlardan tanıdık gibiydi. gittikçe daha da zorluyordu beni, "artık bitmeli" diye düşünüyordum; bir avuç dolusu ilacı yutup, tüm bunlara derhal bir son vermeli!
kalabalığın içine karışsam da izimi kaybettiremezdim acıya. o acı ki; adeta ahh'larımdan besleniyordu, soğuk ve hissiz, durmadan yürüdüm... hızlı hızlı ama minik adımlarla. ensemdeydi; hissettim!
gördüğüm ilk eczaneye süratle daldım... telaşla "kurtarın beni" diye bağıramadım; kurtarın beni bu sırtımdaki kulunçtan!
terket beni artık anlaşamıyoruz! taşıyamıyorum seni; geçinemiyoruz kulunç