nazım hikmet ran

entry2956 galeri video22 ses1
    181.
  1. herhalde insanların gözünü kör eden bağnazlığa, iktidar müstevlilerinin dikte ettirdiği boş masallara, eşitsizliğe, yoksulluğa, bağnazlığa karşı duyulan nefreti, yazdığı şiir ile en iyi dile getiren büyük insan. türkçe yazan türkçe söyleyen şair:

    yaldızlı meşin kabı
    parçalanmış kitabı
    ay altında dün gece
    deli bir derviş gibi
    mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
    okudum saatlerce.

    yaldızlı meşin kabın
    parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
    çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
    sandım ki eşiyorum bir mezar toprağını...

    ince el yazıları canlandı birer birer
    masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
    iblis bir yılan oldu, adem havvaya kandı
    kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
    koca yahta bir gemi ummanlarda çalkandı
    ufuklardan güvercin bekleyen nuh'u gördüm
    ismail'in topuğu kumdan çıkardı zemzem
    tur-u sina da musa kaldırdı kollarını
    asasını vurunca yarıldı bahr-i kulzem
    buldu ben-i israil kudüs'ün yollarını..

    zekeriya zikrini
    bir sonsuz aha verdi
    doğdu isa bikrini
    meryem allah'a verdi
    kureyş-i muhammed'e kucak açtı medine
    bir ateş mezar oldu kerbela hüseyin'e

    sayfalar döndükçe bunlar hep birer birer
    doğrulup devrildiler
    ay battı güneş doğdu
    kalbimde ateş doğdu
    yaldızlı meşin kabı
    parçalanmış kitabı
    varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya
    attım kör bir kuyuya

    yazık yazık bize ki asırlarca aldandık
    karanlıkta çizilen izleri görmek için
    görüp yüz sürmek için
    yazık yazık bize ki bir çırağ gibi yandık
    ne gökten necat geldi ne bir parça merhamet
    çalışan esirlere isa, musa, muhammet
    sade bir satır dua bir tütsü buhur verdi
    masal cennetlerinin yollarını gösterdi

    ne beş vaktin ezanı ne anjelüs çanları
    zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları
    yine biz köleleriz efendilerimiz var
    yine her melun taşı yosunlanmış bir duvar
    esir efendi diye koymuş da adlarını
    iki bahta ayırmış arzın evlatlarını

    efendi işletiyor esir işliyor gene
    yine efendilerin gümüşlü sofrasından
    kar gibi ekmeğinden şarap dolu tasından
    kırıntı artık bile düşmüyor işleyene
    yine biz esir geçen her günün akşamında
    eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz
    gece yağmur inlerken evimizin damında
    ısınabilmek için güneşi bekler gibi
    birbirine sokulan hasta köpekler gibi
    yırtık yorganımızın altında titriyoruz

    çiftimiz balyozumuz sonsuz çalışmamızla
    asırlardır bağrında inleyen kazmamızla
    heyecana geldi de kara toprağın kalbi
    kendini teslim eden taze bir kadın gibi
    çiçeklerle donandı dünya isimli ağaç
    biz bu ağacımızın dibinde ölürken aç
    efendiler gösterip sırıtan dişlerini
    birer birer topluyor bütün yemişlerini

    efendiler ağalar evliyalar keşişler
    ebedi karanlığın boğulsun kollarında
    artık temiz ruhların aydınlık yollarında
    sade bir din bir hak bir kanun varsa
    o da işleyen dişliler...

    nazım hikmet ran
    1 ...