leonardo da tahterevalli, tayyar amca, tarumar abi, demir nejla ve ben caner sallar. uzunca süredir arkadaşlık, meslektaşlık, kardeşlik bağı vardır aramızda. oyun oynayan, sallanan, kayan, tırmanan, koşuşturan çocuklar... mesaimizdir bizim. biraz da velinimetimiz.
zordu tepesinde oturulan, takla atılan, tırmanılan bir demir olmak. ve zordu üzerinden kayılan bir kaydırak olmak. yine zordu organları ordan oraya sürüklenen, bir kum havuzu olmak. ve yine zordu tahterevalli olup, bir türlü denk gelmeyen terazi gibi anlamsız şekilde inip çıkmak. ama en zoru da benim işimdi; onca çocuk yetmezmiş gibi kazık kadar insanları bile salıncak olup sallamak.
tahterevalli italyan kökenliydi mesela. gerçek ismiyle leonardo da tahterevalli'nin, rengi sarıydı. ailecek 21 kuşak bu işi yapmışlar. tahterevalli, tattırıverir gelene geçene. şaka şaka. yada doğru. bilmiyorum. ben sadece kelime oyunu yapıyorum. eeee ne de olsa oyun bizim işimiz. yada sallanmaktan beynim sulandı yine. neyse. ne diyorduk. ha tahterevalli. canı çıkardı kendisinin. ciyak ciyak öterdi bir aşağı, bir yukarı inerken.
kaydırak tayyar amca, kırmızı renkliydi. onlar da yıllardır ailecek, eğlence seköründe yer aldılar. torunları bodrum'da, herşey dahil otellerin havuzunda çalışırdı. yaşından dolayı zorlanırdı üzerinden kayılırken. kendisi çok namusluydu. bir o kadar da titiz. iki şeye tahammül edemezdi.
birincisi; öyle aynı anda iki kişi üzerinden kayılmasına. hele hele erkek erkeğe yapıldığında bu iş hepten küplere biner:
_"oğlum amacınız ne lan sizin? top musunuz lan?" derdi.
ikincisi; kayılan bölümden yukarıya doğru çıkılmasına. bir de bu faaliyet çamurlu ayaklarla yapılırsa... allaaaaahhhhh!!!
tırmanma demirimiz nejla vardı bir de. gözleri gibi masmavi... ah nejla ah! bir konuşabilseydim. bir açılabilseydim sana. çoluk çocuk, kadın erkek her gün çıkıp tepesine otururlardı. ama nejlam bakmazdı hiçbirine. beni beklerdi sanki.
bir de parkın tam ortasında, kum havuzumuz tarumar abi dururdu. söylenirdi ismini koyan anasına. ismi başka türlü olsa, daha güzel bir meslek yapabileceğine inanırdı. rüzgarla arası iyi değildi. çocuklar yetmezmiş gibi, rüzgar da onunla durmadan uğraşırdı. parkta oradan oraya sürükler, toza dumana katardı tarumar abi'yi.
ve huzurlarınızda parkımızın salıncağı ben. yani caner sallar. rengim yeşildi. parkın en çalışkanı bendim. bir de hava güzelse, gündüzleri bir an boş kaldığımı bilmem. herkesle iyi geçinmeye çalıştım. kimileri ayakta sallandı. eğleniyordur, dedim sesimi çıkarmadım. kimileri oturma yerlerimi kenarıma sıkıştırıp, beni kale yaptı. futbol oynadı. spor yapıyor çocuklar, dedim geçtim. kimi sallandıktan sonra inerken havada atladı. gençtir. kanı kaynıyor, dedim. görmezden geldim.
ama benimde tersim pisti hani. öyle pek neden aramazdım. bazen düşürürdüm, atardım üzerimden. çocuk falan bakmazdım. ne zaman sinirlensem, yardımıma rüzgar koşardı. ama öyle deli rüzgar değil. hafif. tatlı tatlı küçük açılarla sallardı beni. masaj yapar gibi. bütün yorgunluğumu alırdı. tarumar abi'nin aksine, en iyi arkadaşımdı rüzgar benim.
mahallenin bekçisiydik biz. en çok da demirbaşı. güneşe, sıcağa, soğuğa, kara, ayaza aldırmadan... hep şeref duyduk mahallemizin ve dünyamızın, gerçek sahipleri çocuklara hizmet etmekten. anlattıklarım gibi bir sürü yaşanmışlıklarımız, alışkanlıklarımız oldu: acısıyla, tatlısıyla. çok güzel günler geçirdik, çocuk parkında biz.
ve artık kaçınılmaz sona geldik. haber yolladı kuşlar. üst mahallenin çocuk parkındaki, meslektaşlarımızı değiştirmişler. sırada bizim parka gelmiş. bugün yarın bizim yerimize yenileri gelecekmiş. böyle daha cafcaflıymışlar... daha rengarenkmişler... daha güzelmişler diyorlar... yeni salıncaklar, kaydıraklar, tahterevalliler, tırmanma demirleri için.
bir elli sene daha iş görürdük biz ama... bugün yarın, seçim zamanı kömür taşıyan kamyonlara tepip, hurdaya götürecekler demirlerimizden faydalanmak için bizi. beni. leonardo da tahterevalli'yi. kaydırak tayyar amca'yı. ve tırmanma demiri nejla'yı. kum havuzu tarumar abi burada kalacak tabi. ama olsun. bakmayın böyle konuştuğuma siz. hiç üzülmüyorum ben.
hem belli mi olur? belki hurdadan sonra, yine karşılaşırız sizinle. belki yediğiniz muzun kabuğunu atarken, demirden çöp kutusunda. belki hergün bindiğiniz halk otobüsünde, düşmemek için tutunduğunuz demirde. belki de maç izlerken, doksandan dönen şut sonrası kale direğinde. hatta kim bilir. belki siz bunları yaparken kavuşmuş oluruz, karışmış oluruz, nejlam'la biz birbirimize...