türkçe'ye cennetin rengi olarak çevrilmiş ama asıl çevirisi allah'ın rengi olan ve majid majidi'nin başka bir başyapıtı.
--spoiler--
muhammed'in yuvasından düşen yavru kuşu duyarak, hissederek bulması ve bulmaya çalışırken de onu kediden koruması sonrasında da ağaca tırmanıp onu tekrar yuvasına koyması ve suratındaki gülümseme filmin hemen başlarında ekrana kilitliyor. sonrası da tam bir şiir gibi akıp gidiyor zaten. muhammed'in köyüne döndükten sonra ninesi ve kardeşleriyle o yemyeşil alanlarda koşup oynaması, kuşlarla konuşmaya çalışması her şeyden soyutluyor filmi izlerken. marangozhanedeki konuşmasıysa filmin bütün özeti aslında. babaannesinin ölüme gittiği ve tabi ki muhammed'in son sahnede allah'ı hissetmesi ve ona gitmesi boğazları düğümlüyor.
--spoiler--
--spoiler--
Hiç kimse sevmiyor beni...Kör olduğum için kaçıyorlar benden...Öğretmenimiz; Allah'ın, göremedikleri için körleri daha çok sevdiğini söylüyor. Ama ben de ona, eğer öyle olsaydı O'nu göremeyelim diye bizi kör yapmazdı, dedim. O da bana - Allah görünmezdir. O her yerdedir. O'nu hissedebilirsin. O'nu parmak uçlarınla görebilirsin, dedi...Şimdi, ellerimin O'na dokunacağı güne kadar, her yerde Allah'a uzanacağım ve O'na her şeyi anlatacağım, kalbimdeki bütün sırları bile..."
--spoiler--