çocuk parkı

entry22 galeri
    10.
  1. kendi yaşamıma doğru yürüdükçe alanımın gittikçe kısıtlandığını ve eskisi gibi çocuk kalamadığımı farkettim. bilinçle lanetlenmek dedikleri bu olmalıydı. eskiden televizyonlara bakar hiç bir olayı umursamaz kendi küçük dünyamda ve kendi küçük beynimde yarattığım hayal dünyasında mutlu şekilde yaşardım. aslında her şey farkındalık ve küçük sevgi kıvılcımlarıyla son derece masum bir şekilde başladı. insanoğlunu lanetleyip beyninin yüzde on civarı kısmını kullanmasını sağlayan görünmez el beni büyüdüğümde yalnız bırakmıştı. artık hayali kahramanlarım yada olmak istediğim süper kahramanlar yoktu hayatımda. herkes gibi sıradan yaşamına devam etmek zorunda olan sıradan bir insan olduğumu farkettim. karşıma çıkacak filmlerden umutlandım her defasında truman show izleyişimde acaba mı? diye düşündüm.

    işte o anda bildiğim tüm terimler alt üst oldu ve gerçekçilik anlamını yitirdi. bilinmezlere doğru yalnız bir şekilde yol aldıkça aslında ne kadar bilinçli hareket etmem gerektiği kanısına vardım. uçsuz bucaksız kum taneleri misali gözlerime kara perde gibi inen zihnim yok oldu ama zincire vurulmuş şekilde kendi fırsatımı kendim yaratmam gerektiğini öğrendim. zaten bize dayatılanları öğrenmeme ve hep daha fazlasını araştırma isteği kendi çocukluğumdan kalan kötü anıların adeta dışavurumuydu.

    filmlerdeki anlamların asla sonu gelmez ya anlam yüklersin ya anlamsız kılarsın. hayatı bu anlamda dengelemek mümkün bir durum çünkü çocuklar bunu başarabiliyor onlar mucizenin resme dökülmüş anlamıdır. onlara bakıp ne kadar şanslı olduklarını farkedersin sonra kendini evinde filmlere anlam yüklemekle bulursun. çünkü onlar aptal ve gereksiz çizgifimlere bile anlam yüklerler size basit gelen şeyler onların ilgisini çeker. hayatı basite almak sadece umursamamazlık anlamında değildir. her gün başarmaya çalıştıkça filmlerle cevabını verdiğini anlarsın farkedersin ki salak yada sakat olmak o kadar kötü bir şey değil çünkü o kısıtlı imkanların olursa bütün sorumluluğun üstünden kalkar ve eskisi gibi gülebildiğini anlarsın. aslında seninde bir zamanlar cable guy'daki zoraki arkadaş edinmeye çalışan kablo tamircisi olduğunu farkedersin. kendi masumiyetini öldürmeden önce hayatında zaten kimseyi sevmediğini ve kimseye ihtiyacın olmadığını anlarsın.

    hatta böyle anılarımı çocuk parklarına gittikçe canlandırıp hep hayalini kurardım ayrıca kendi çocuk parkımı asla terkedemedim. çünkü o benim varoluşumu sembolize eden acıları bastırmama yarayan tek uyuşturucumdu. zamanı durdurma imkanım yoktu ama yavaşlatma imkanım vardı. umutlara sarılıp yaşamaya çalışmaktansa veya numara yapıp mutlu görünmeye uğraşmaktansa o parkta gördüğüm çocuğun yerinde olmak her zaman iyidir. yoksa bu maya takviminin sonu gelse bile etrafındaki zombilerin sonu asla gelmez.
    0 ...