dertsiz bir hayat

entry1 galeri
    1.
  1. derttir. dertsiz bir hayat, derttir...

    herkesin bir derdi var şu hayatta. kiminin bir yakını hasta veya ölmüş. kiminin kendi hasta. kimi parasız, maddi sıkıntıları var. kiminin manevi sıkıntıları var. hepimizin derdi var. dertsiz tek günümüz yok...

    ama dertlerin ne kadar güzel şeyler olduğunu anlıyor insan dertsiz kalınca. çünkü bu sefer, derdin olmaması, bir dert oluyor insana. anlatayım...

    geçen sene çok ağır bir ergenlik geçirmiştim. ama nasıl, cam çerçeve indiriyorum, duvarları yumrukluyorum, sonra gelip hepsini sözlüğe yazıyorum (balıklar malıklar görüyorum, uçmuşum). inanılmaz bir stres, derslerin üst üste gelmesi, üstüne bir de bir kızdan hoşlanma.

    durun lan, bu çok karışık oldu. şöyle anlatayım:

    geçen sene çok ağır bir ergenlik geçirmiştim. en ufak şeylere köpürüyor, duvarlara yumruk atıyordum (sonradan ilgi isteyen bir pezevenk olduğumu anladım).

    bunların üstüne bir kızdan hoşlanmıştım. ama hem deli olup, hep bir kızdan hoşlanmak kolay bir şey değil. adama "vermem" derler. durmadan kızın ilgisini çekmek için saçma sapan yollara girişmek ne kadar iğrenç bir şey bilemezsiniz. yapmadığım şey kalmadı lan, benim gibi sivilce surat bir ergenin ilgisini çekeceğim diye. artık duvar yumruklama mı dersiniz, cam kırma mı?!

    evet, ben bir deliyim. sırf ilgi çekmek için cam kırdım. çektim mi? çektim. ama iyi bir şekilde mi? tabii ki hayır! hiç ilgi çekmeseydim daha iyiydi.

    olay şu efendim: biyoloji dersime giren hoca, sınav notumu düşük vermiş. vay, sen misin düşük not veren. sınıfta köpürüyorum (hoca yok tabii, yoksa köpürür müyüm). bir sandalyelere tekme atıyorum, bir bağırıyorum. kızın biri geldi, sakinleştirmeye çalıştı beni. ama yok, ben sinirlenmişim bir kere. sandalyeye bir tekme attım, bunun üzerine kız çığlık attı. gittim yine tekme attım, kız yine çığlık attı. bu beni gaza getirdi, gittim cama yumruk attım (bir erkeğin gaza gelme öyküsü).

    neyse, benim akıl başa gelince "gideyim müdür yardımcısına, cama vurduğumu söyleyeyim." dedim. çıktım yola. koridorda giderken elime bakmak aklıma geldi. elim kanlı. ama öyle böyle kan değil, bildiğin şii gösterisinden çıkmışım sanki. ben o an baygınlık geçir, sonra... dur lan, buraları neden anlatıyorum. boşu boşuna zaman kaybı yaptım. neyse, olayları bir iki ay ileriye sarayım.

    -bir iki ay ileri-

    peki bu kız meselesi ne zaman bitti? aslında bu saçma ötesi "aşk"ımsıyı, duygularımdan silen ben oldum. kızın ise skinde değildi zaten.

    bir gün sınıfta oturuyordum (liseli vardı ya, ah o liseli), kitap okuyordum. sınıfta tek ben varım. ayaklarımı uzatmış, şişe suyumu yudumluyorum (evden doldurdum). neyse işte, birden "ben onu artık sevmiyorum." diye bir ses duydum. baktım, camda iki tane kız sırıtarak bana bakıyor (sınıfımız ilk kattaydı). içimden "te allah'ım, artık sevsen beni sanki bi bok değişcek" (değişecek değil, değişcek. ergenim lan ben!) dedim. yanlış anlaşılma olmasın, bu sevdiğim kız değil, başka, herhangi bir kız. neyse meseleyi fazla uzatıp, egomu zikertmiyim. o an kafama dank etti; ergenlerin aşkları sadece cinsellikle tanışmanın verdiği bir histir. duygular değil, hormonlar yönetir. samimi olmayan iki insan arasında bilimsel olarak aşkın doğması imkansızdır. ergenlerimiz, bir şahsı gözüne kestirir, onu sevdiğine inanır, o kişi acımasızlıkla suçlar. ama aynı şeyi, kendilerini seven kişilere yaparlar. hoşlandıkları kişi için "neden beni skine takmıyor?!" derler. ancak kendilerinden hoşlanan kişi için "ne skime takacam lan onu?!" derler. işte ergenler bu kadar salak ve bencildir.

    tamam bunların hepsini o an düşünmedim. ulan ben bunları neden yazıyorum?! yine ileri alayım olayları!

    -biraz ileri aldık-

    "derslerim çok kötü. kız meselesinden sıyrıldım ama dersler ne olacak? ulan son sınavlar var! eğer veremezsem okuldan atılacam! iyi düşün arda!"

    işte geçen sene, yaza doğru kafamı yorduğum yegane şey buydu. günlerce ders çalıştım. uyumadım bazen. unutkanlıklarım çoğaldı. ama gariptir ki dersleri unutmuyordum. yemek yemeyi unutuyordum, sıçmayı unutuyordum (hiç unutmam, bir sabah kaltığımda... dur lan, neden bu kadar samimi oldum size karşı!). sonunda bunları da verdim.

    sonunda yaz geldi. yazın tadını çıkarmak ne güzel değil mi? benim için değildi. çünkü bütün yazı istanbul'da, doğru dini aramakla geçirdim. kafamda bir ton soru vardı yaratılmayla ilgili. evde saatlerce oturur düşünürdüm. kitapları araştırır okurdum. ama yazın hiç doyurucu cevap bulamadım. sorularım bazen içinden çıkılamaz bir hal alıyordu.

    ve doğruyu bulmam gerekiyordu. çünkü ya yanlış dindeysem? her an ölebilirsem, doğru dini bulmak için çok az zamanım vardı.

    -ileri saralım, bu seneye gelelim-

    sorularımın cevaplarını buldum. aşk meşk durumları ile kafamı sikmiyorum artık. dersler desen, geçen seneye göre çok iyi. sağlığım gayet yerinde (biraz kilo almalıyım). ailemde sadece yaşlılar hasta (olacak o kadar, ben mi dedim size 103, 85 92 yaşlarına kadar yaşayın diye). maddi durum desen, dünyadaki milyarlarca insandan daha zenginim (bu entryyi okuduğuna göre sen de zenginsin).

    kısacası derdim yok, tasam yok. hani ilk başta güzel bir şey gibi geliyor. ama değil. aylardır derdim yok. ve dertsizlik o kadar iğrenç bir şey ki, bazen sırf dert olsun diye cam yumruklayasım geliyor

    psikoloğa gidiyorum, "hiç derdim yok!" diyorum, ama "iyi, o zaman orada sıkıntı yok" diyor. yav asıl orada sıkıntı var. eskiden o kadar sorunum vardı, araya dereye kitap sıkıştırıp okurdum. şimdi hiç sıkıntım yok, kitap okuyamıyorum. evet, dertliyken okuyabiliyorum kitap, dertsizken kafam zerre almıyor kitap içinde yazanları.

    en kötüsü ise, her şeyi takmak. biri size sabah selam verir. bütün gün boyunca o selamı düşünürsünüz. uykularınızı böler o selam. "acaba kavga mı istiyor?" dersiniz. halbuki sadece bir selam.

    birinin yüzüne bakarak şarkı söylersiniz, bütün gün "acaba yanlış mı anladı?" diye içiniz içinizi yer.

    arkadaşınızı buluşmak için ararsınız. reddederse, bütün gün boyunca "niye reddetti bu *mın oğlu?" diye düşünürsünüz.

    çünkü kafa düşünmeli. düşünecek bir şey bulmalı. sorunlar ve dertler, beynimizin parçası olmuş artık. onlarsız beyin işlevini sürdürmüyor. baksanıza, bok yere uzatıyorum entryyi. çünkü kafam güzel amk.

    hele bir içimi dökmeye başlasam, dertsizlik üzerine o kadar şey yazarım ki (ve çoğu bu entryde olduğu gibi gereksiz ayrıntılarla dolu olur), kendimi tutuyorum. sizin suçunuz yok. size de bulaştırmayayım deliliğimi.

    herkes derdini anlatıyor, biz dertsizliğimizi anlatmışız, veya en azından denemişiz. çok mu?
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük