yalnızlığına beynindeki uru ortak etmiş, erkenden çekip giderek insanları kendine bu kadar ilgisiz kalmalarından dolayı cezalandırmış yazar. tanımadım, geç kaldım üstada gerçi o da biraz erken gelip erken gitti. hayalinizdeki insanların gerçekliğiyle karşılaşmak korkutucudur oysa ben tanımak isterdim bu yalnız bilgeyi. ve o zamanın toplumunun bir kenara ittiği, edebiyatla memeleti kurtarma telaşına düşmüş ve memleketi kurtarmayan edebiyat batsın diyen insanların üzerine basarak geçtiği bu dehayla şöyle oturup rakı içmek isterdim. "nasıl dayandın bu yalnızlığa be üstad" derdim daha da açmazdım ağzımı.
tüm bunlar yetmezmiş gibi köşelerinden bu yeni şeyler söyleyen adama ateş püsküren ve sonra günah çıkartma yarışına girmiş insanların pişkinliğine ne demel? üstad bir yerde şöyle demiş; "ben öldükten sonra anlaşılmak istemiyorum şimdi anlaşılmak istiyorum" tam böyle değilse bile bu minvalde bir şey. peki ya ne oldu? anlaşılmayan sırf anlaşılmadığı için de yalnız bırakılan, yazdıklarının değersiz olduğu söylenen üstada yapılanları düşündükçe bugün o çok satanlar rafında onun kitaplarını görmek sevindirse de inceden içimi acıtıyor. kitaplarının kapaklarındaki yüz ifadeleri suçlarmış gibi bakıyorlar yüzüme. ah be üstad seni yalnız bırakanlara öfkem o kadar büyük ki onlara diyeceğim tek şey; iki gözünüz kör olsunda piyango bileti satın.