keşke burada olsaydın

entry18 galeri
    1.
  1. içten, ama çok içten gelen, çaresizliklere sarılmış bir dilek cümlesi...

    her insanın hayatı algılayış biçimi farklılıklarla doludur. çünkü aslında her insan bencildir alabildiğine, her insan bu hayatı kendi, sadece kendi şahsi çıkarları için yaşamaktan başka bir şey yapmaz. kuyruğu sıkışırsa canı yanmasın diye yalanlar söyler, yaptığı bir iyiliğin karşılığını alamadığında yakınır, sevdiğinde bile kendi sevgisinin karşılığını görmek ister. bulamazsa da hayıflanır, yorulur, bıkar. bırakır savaşmayı o istediği değer uğruna.

    baktı ki olmuyor, vazgeçiverir. daha kolay nasıl elde ederimine bakar o hedefin.

    kimisi için paradır, kimisi için bir hayat arkadaşıdır. kimi için 15 milyarlık bir mobilya takımı, kimi için ise sadece sarı kırmızı bir uçurtmadır emekliliğinde kollarına almak istediği... aslında sezen aksu nasıl da doğru söylemiş; her şey mal mülk her şey para pul derken. bugün çok ama çok değer verdiğim hatta tek dostum, sırdaşım, arkadaşım olan kişi böyle dedi. kara mizahmış, gülmüş geçmiş.. alınma dedi, alınma ama; bu şarkı tam bize göre. dedi.

    kara mizah ta olsa, karikatür de olsa altında yatan o parlak, o koyu gri, kirlenmiş gerçeği bizi güldürerek asla unutturamaz hiç bir komikli sözcük.

    paranın konuşmaya başladığı bir 21. yüzyıl.

    zevklerin plastikten ve sahtelikten öteye gitmediği yepyeni bir çağ. ne müzik, ne sinema, ne de ikili ilişkiler artık eskisi gibi değil... ya da eski filmlerde, ananelerimizin öğütlerinde anlatılanlar yalandan ibaret. her şeyin merkezine alınan şey para olmuş durumda...

    artık müzik piyasa için yapılan bir şeye dönüştü. ama üretici de haklı, tüketici bunu talep ediyorsa o ne yapsın? keza sinemalar. yeni nesil romantik filmler.

    şu değilim bu değilimlerin ardına sığınmadan söyleyebilirim ki, love and other drugs gibi bir filmi asla ama asla bir the apartment a, ya da it happened one night a değişmeyecek hala binlerce insan var. ama milyonların seçimi 2010 modelden yana olunca, yine parasını kazanmak isteyen üreticinin elinden bundan fazlası gelmiyor...

    farkındalık ise insanın sıçarken bile aklına getirebileceği bir kavramdır. sıçarken bile bir şeylerin farkına varabiliriz oysa biz, gündelik koşuşturmalarımızın arasında delicesine kaybolmuşken hiç bir şeyin farkına varamayan bireyler olduk. müzikte, sinemada, tiyatroda, siyaset ve sporda saygı gitti, saygı gidince de toplumsal sıradanlaşma gerçekleşti diye düşünülmesi pek normal bir açıklama olabilir sanırsam. zira bu sayılan alanlar "bile" artık böyle deli gibi para etrafında dönmeye başladıysa, insanoğlu ne yapsın?

    bütün bu eli bıçaklı düzenbazlarla hiç alakası olmayan bir dünya istesin, o dünyanın merkezine de her şeyin ölçüsü olan "insan" ı koysun, hayatını paylaşacağı kişiyi...

    hele ki o kişiyi bulursa insan, bütün bu farkındalıklardan sonra.

    ne zaman başı bunalsa bu kirli düzenden, ne zaman nefes almak istese biraz olsun. müzik ve filmlerin bile avutamayacağı bir yalnızlığa düştüğünde dudaklarından, beyninden bu kelimeler dökülür usulca.. belki rakı sofrasına, belki de sigara küllüğüne. kim bilir belki de klavyesine, "keşke burada olsaydın" diye...
    0 ...