Yazabilmek, anlatabilmek, söyleyebilmek için kelimelere inanmış, inandıklarının bedelini ödedikçe ödeyen, korkmayan Rosa Luxemburg'un iç dökümlerinden biri...
Penceresinden içeri baktığımda kıskandığımdır... O'nu gördükçe, "Aynı alfabeyi kullanıyor, aynı duyguları hissediyorsak eğer neden ben değil de sen yazabiliyorsun? Bu adaletsizlik değil mi? Belki evet belki hayır ama iyi ki yazıyorsun da bana ulaşabiliyor kelimeler... Ya hiç bilmeseydik öldüren kelimeler sözlüğünü, ya hiç konuşmasaydık? Yine de ayıp değil mi benim gibi hissedip senin gibi yazabilmek? Ben bilmiyor muyum ateşin yanmadan kül olmayacağını, denizlerin dalgalanmadan durulmayacağını? Ben de yazık demiyor muyum? Peki, sen nasıl yazabiliyorsun?" dediğimdir.
--spoiler--
"En sevgili! Bana gönül alıcı, güzel mektuplar yaz. Biraz alçakgönüllü ol, lütfet ve arada beni sevdiğini söyleyiver. Benden karşılık görmezsin korkusuyla duygularını açıklamaktan çekinme, utanma. Kuşkusuz duyguların varsa eğer... Yoksa zaten zorla çekip alamam ki...
Ruhunla diz çökmeyi de öğren, yalnızca ben kollarımı açıp seni çağırdığımda değil, ben arkamı döndüğümde de. Kısacası, cömert ol, harca, israf et sevgini benim için. Senden bunu istiyorum! Ne yazık ki seninle sürekli birlikte olmak benim kişiliğimi bozuyor ama bunu bilmek seninle boğuşmak için güç veriyor bana. Unutma, teslim olmalısın, çünkü sevgimin gücü nasıl olsa sana boyun eğdirecek.
Ah sevgili, Tanrı şahidim olsun, başka hiçbir çift böyle bir görev üstlenmemiştir: birbirlerinden birer insan yaratmak. En sevgili; kendine iyi bak.
--spoiler--