mustafa kemal paşa'nın (böyle söylemeyi daha çok seviyorum. atatürk ismi bir semboldür. mustafa kemal, kendisinin de her daim belirttiği gibi daha insancıl duruyor, daha bizden biri, haliyle daha "anlaşılır") hz. muhammed hakkında söylediği sözleri bilmeyen insan cehaletidir.
bunlardan birkaçı:
--alıntı--
"Atatürk ve Din Eğitimi" adıyla Ahmet Gürbaş'ın yazdığı kitaptan bir anı:
- "1930 yıllarında, islam düşmanı bir şarkiyatçının Hz. Muhammed hakkında yazdığı bir kitabı tercüme eden bir yazar, eserini Atatürk'e takdim eder. Atatürk kitabı inceledikten sonra tarihçi Prof. Dr. Şemsettin Günaltay'ı çağırtır ve kitap hakkında fikrini sorar. Günaltay'ın cevabı:
- Ele alınacak bir şey değil, bir facia olur Paşam.
Atatürk Günaltay'ın sözünü bitirmesini beklemeden yerinden fırlar ve yanında bulunan Başvekil ismet Paşa'ya dönerek:
- Bu paçavrayı toplatın ve tercümeyi yapanı da devlet hizmetinde kullanılmamak üzere hükümet kapısından uzaklaştırın, der."
- "Hz. Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesi´nde en büyük bir komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir? Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasi görüşü ile de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar."
- "Muhammed'in Peygamberlik vazifesinin nasıl başladığını izah etmek en nazik ve en müşkül meseledir. Muhammed'in bir melek ile allah ile hakikaten konuşmuş olduğu kanaatinde bulunanlar olduğu gibi Muhammed'in, isteyerek böyle söylediğini de ileri sürenler olmuştur. Bu faziyeleri bir tarafa bırakmak ve meseleyi ilim ve mantık çerçevesi içinde mütaala etmek daha doğru olur. Kur'an sureleri, Muhammed'e açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdir. Muhammed'in beyan ettiği sureler, uzun bir devirde dini tefekkürlerinin mahsulü olmuştur.Muhammet bu surelere birçok çalıştıktan ve tedkikler yaptıktan sonra edebi bir şekil vermiştir."
(Can Dündar, 1999)