albert camus'un Güney Amerika'ya** resmi bir konuk olarak bir yıldız gibi gittiği gemi yolculuğu boyunca günlüğüne yazdığı ruh buhranları, gelecek eserlerin habercisi etkilenişler ve hayata dair hissedilenler.
--spoiler--
sığınmaya geldiğim geminin kıçında göçmenler tulum şarabı içiyor, şarkı söylüyorlar. onlarla bilinmeyen ve mutlu biri olarak kalıyorum (on saniye boyunca). sonra da uzanıp, denize bakıyorum. gemi direklerinin üzerinden ayça biçiminde bir ay yükseliyor. henüz yoğun olmayan gecede gözün görebilidği yere kadar deniz- ve o sırada sularda bir dinginlik duygusu, güçlü bir melankoli yükseliyor. denizde her zaman derin bir dinginliğe erdim ve şu denizin, bugün dünyanın bütün gözyaşlarını sürüklediği izlenimine kapılsam da, şu sonsuz yalnızlık bana bir an iyi geliyor.*
--spoiler--
--spoiler--
karanlıkta üst güverteye çıkıyor, çalışma kararları aldıktan sonra, günümü denizin, ayın, yıldızların karşısında bitiriyorum.
--spoiler--
--spoiler--
akşam yemeğinden sonra geminin baş tarafına, denizin karşısına gidiyorum yeniden. deniz görkemli, ağır ve nakışlı. rüzgar, artık enginliğini bile tasavvur etmediğim alanları gezip dolşatıktan sonra, karşıdan gelip hoyratça yüzümü kırbaçlıyor. kendimi yalnız ve biraz yitik, sonunda hoşnut ve şu bilinmeyen geleceğin, sevdiğim şu büyüklüğün karşısında, yavaş yavaş güçlerimin yeniden doğduğunu duyumsarken buluyorum.
--spoiler--
--spoiler--
zor uyanış. yaşamak, başkalarına ve bunun da ötesinde kendine kötülük yapmaktır. acımasız toprak! hiçbir şeye dokunmamak için ne yapmalı? hangi kesin sürgünü bulmalı?
--spoiler--
--spoiler--
itiraf etmeliyim ki, acı çektirme olgusu, uzun süre ilgimi çekmemişti, beni bu konuda aydınlatan, aşk oldu. şimdi artık buna dayanamam. öldürmek, bir anlamda acı çektirmekten daha iyidir.
dün açıklıkla fark ettiğim şey, sonunda ölmek istediğimdi.
--spoiler--