Yürekleri burkan hikayelerin kavuşma ümidini yitirdiği gecelerin sonunda sindi üzerime. Yollarda kendini bir bilinmeze ittiren içimin fırtınalarını sorgularken yüreğime sıcaklığını her sarışında sarıldığımdı. Hiç kimsenin hissiyatına benzemeyen hissin başkalığını başkaldırmakla hükümlerken bir simada yüreğimi eğişimdi başka bir yüreğe. her insan kendi yüreğinden asılırdı, her insan hiç kimse olmanın peşinde çokluğa karışırdı.
Oysa ben...
Kendimin kendini feda ettiği ve bu fedaya fedai olduğu, içimin kendine köle devri yaşatacağının bilincinde karşı koymak isteyipte karşi koyamadığımdı. Bir düşşel devrin içimde devir sürdüğü benimse hiçbirşey anlamadan dışarıdan yüreğime bakıp kımıldayamadığımdı, bazen güldüren bazense gecelerimi sabaha ağlamakla bağladığım duygu döngüsü başbelası kızgınlığın kasık sancılarından ayaklarımı çocuklar gibi karnıma çekip için için yandığımdı yassı sessizliklerde. Düşüncenin derinliğini aşıp kendimi başka yönlere yönlendirdiğim bilmediğim yada hatırlanması güç yazarların hiç sevmediğim şairlerini bilinçaltına yer edinmiş. beynimin sancılarına benzer hatırlamamak için direncimi sonuna kadar kullandığım ama buna rağmen bu akımı durduramadığımdı. Öylesi bir ben vardı beni içine alan, kendini kendi aynasında gören kendini hoyratça yeren, yüreğin terlerinde ruhun üşümesine izin veren kendine gülen yarım aklın, çekik gözlerin yerlerini çıkık gözlerin alması işte. Her yerde aşk yokla var arası bile olsa yüreğimden uçup gitmese...