bir insanın psikolojisinin gün be gün değişimi

entry1 galeri
    1.
  1. --spoiler--
    Nereden başlayacağımı bilmiyorum, çok uzun süre önce başladı bu illet aslında. Bu illet içimdeki… Neye benzediğini çok iyi bilirim ama söyleyemem bunu, farklı bir boyuttaki yer ve zamanın tarifini yapmak kadar zor bu mevzu. Daha önce hâlbuki defalarca bir çırpıda anlatabiliyordum dost bildiklerime bu kazıldıkça daha da derinleşen bok çukurunu, beni daha da diplere ulaştıran bu koyu, bu karanlık ve bu böcekli çukuru. Heveslenmeyiniz, bu yazımda da anlatmayacağım, ipucu verebilirim belki ya da kendinize göre yerli yersiz çıkarımlar yapabilirsiniz, fikir yürütebilirsiniz. Genelde cesur biriyimdir ama artık önümü pek göremediğim zamanlardayım, insan bilmediği şeylerden korkarmış ya hep, işte ben de öylesine korkuyorum, bir orgazm sonrası titreyen ellerin titrekliğiyle ürperiyor ruhum ağırdan ağırdan. Bir geçmiş emanet ettim arkamda bıraktığım insanlara, ama bugünüm ve en önemlisi yarınım kime ya da kimlere emanet bilmiyorum, bunu bilmek şu an için o kadar zor ki, ama belki de imkânsız değil. “imkânsız değil”, dedim ya, işte şimdi geleceğimi konuşmak için gidiyorum kurt ve kuzularla ya da kuzu ve kurtlarla; bak işte onu bile bilmiyorum, ne kadar tuhaf bir ikilem değil mi? Sanırım bugün kader günüm, o kadere titrek ama titrememeye çalışan adımlarla gidiyorum inadına inadına… (19.01.2012 – 14.40)

    --spoiler--

    --spoiler--
    Otobüsteyim, en sonunda memleketime dönen doğru yolu buldum, aslında her şey gayet sistematik lakin bütünü görebilmek bazen o kadar zor oluyor ki, maalesef ki en ince detayları bırak kaba ayrıntıları bile kaçırabiliyorsun. Bugün zafer sarhoşluğu yaşadığım mutlu günlerin ikincisi, ilki dündü, benim kader günümdü; hani o titrek ama titrememeye çalışan adımlarla yürüdüğüm gün. Teşekkür ederim ki Tanrı’ya, kaderim baştan sona şekillenmiş kadar oldu, yani en azından yolumu çizdim, adımlamaya başladım. Artık ne yapmam gerektiğini daha iyi biliyorum ve bu büyünün bozulması için nedense hiçbir sebep göremiyorum; Tanrı’m diyorum, beni bu tatlı rüyadan hiç uyandırma. Hep böyle daha da, daha da umutlu ve mutlu olayım; ne kadar birbirine yakın iki ifade umutlu ve mutlu olmak… Kendi geleceğimin başlangıcını dün mühürledim geçmişe dönmemek, dönememek için, zaten en iyisi de böyle olacak biliyorum, benim kurtuluşum kesinlikle bu. Bir gün öyle bir noktaya gelmeliyim ki tek sorunumun herhangi bir derdimin, sorunumun olmayışı olsun. Bunun için çok mu çalışmalıyım? Evet. Peki, bu çalışmadan gocunur muyum, bu beni zorlar mı? Aksine, bu çok kolay, niye zor olsun ki, sevmeye başladım bile çalıştığım ve çalışacağım konuları, her neyse… Asıl mevzu şu ki, geçmişteki acılarımın etkisi, o iç kanatan, o beyin harcayan etkisi yok olacak mı? Tabii ki demekle yetinsem, içim daha fazla kanamaz, biraz olsun susar bu yürek sanırım. Hayır, hayır, sanmıyorum, sanmak çok hafif kalır, bu kesinlikle böyle olacak, böyle olmak mecburiyetinde; yoksa bu ateş dünyayı kasıp kavurur ben büyüdükçe, ben yaşlandıkça daha da körüklenir alevler, yanar ormanlar, tüm kabirler yanar.
    Haydi, bunu da geçtim… Telefon yine azizliğini gösterdi, o saçma melodisiyle çaldı ve yazacaklarımı unuttum… Hah, ne diyordum, bu aralar Halil Sezai ve Cem Adrian dinliyorum bolca, mutluyken dokunmuyor pek, dokunsa da mutluluğumu bozmuyor, timsah gözyaşlarımı döktükten sonra yola aynen devam. Kâğıt – kalem ikilisini özlemişim, en güzel şeydir eline kalemi alıp bir kâğıda yazmak, en özlemli ve en kadim alışkanlık, gelenektir insanın duygularını, düşüncelerini bir kalem işlevi gören nesneyle, kâğıt işlevi gören nesneye aktarması.
    Ha, bir de bu aralar çok güzel kızlar görmüyorum etrafımda, hele hele Bursa gibi yoğun göç alan bir şehirde! Bütün güzeller evlerine kapanmış sanırsam, neyse, içinde beyin mevcut olan bir güzelliğe rastlamak zaten samanlıkta iğne aramak gibi bir şey, ondandır ki çok da önemli olmasa gerek.
    Dediğim gibi bugün kurtuluş günlerimin ikincisi, en tatlısı, en güzeli; belki de en güzeli gelmedi daha, göreceğiz. (20.01.2012 – 15.30)
    --spoiler--



    iki yazıyı da okuduysanız, birbirinden ne kadar farklı duygularla yazıldığını da fark etmişsinizdir, hâlbuki arada sadece bir gün var, evet, tamı tamına neredeyse 1 gün. Bu yazı bir insanın duygularının ve düşüncelerinin gelişen olaylara göre nasıl da değişkenlik gösterebileceğine büyük ve apaçık bir kanıttır. ilk yazıyı yazdıktan sonra üstüme inen ferahlık sayesinde belki de görüşmem güzel geçti ve ertesi gün ikinci yazıyı yazmama sebep oldu, kim bilir? Evrenin yasalarının nasıl işlediği belli gibi gözükse de bazen kestiremiyoruz neler olacağını, sanırım evrenin de bir yasama meclisi var ve bazen küçük değişiklikler, sürprizler yapabiliyor bu meclis. Her ne olursa olsun, yazmak insanı rahatlatıyor, yazmak, yazmak ve durmadan yazmak istiyor insan sıkıldığında, tavsiyem şudur ki; yazmaya istidadınız olsun olmasın, saçmalasanız bile yazın, göreceksiniz ki o yazdığınız mesajları okuyan mutlaka birileri çıkacaktır, o birilerini gözünüzle görmeniz, ellerinizle hissetmeniz de şart değildir. iyi yaşamlar…
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük