eğlence diye, sosyalleşmeye diye gittiği yerde bile kafayı indirip elindeki telefonu mıncıklaya mıncıklaya bir hal olan kızdır. suratta o boş, mimiksiz ifade... bir şaka yaparsın duymaz, telefonda vırvıra devam eder. sen ohooo dersin ha ne falan anca o zaman. e ebeni senin. senin ebeni. sana o müstehak.
her yerdedirler ya. her yerde. hazır boynu bükükken baltayı indirip bu soruna bir dur diyesi gelir bu kardeşinizin. ya ulan arkadaş bu ne çirkin bir görüntüdür ya. bu ne sakillik ne cahilliktir ya. ne kadan öküz ne kadan odun ne kadan gereksiz olmuşsunuz siz ya. kaldır kafanı bir dışarı bak, başkaları neler yapıyor, neler konuşuyor.
hayır sıkılmıştır diyeceğim de ulan bu hep böyle? yanında millete kankam dediği aşqım dediği insan varken de yüzünü gören cennetlik. ne tarz bir muammasınız anlamadım ki ben sizi. bir şey anlatsanız anlatasınız gelmez. sorsanız "ben dinliyorum" der bu mel'un. bu yamuk prenses. "ben seni dinliyorum" e dinleme. dinleme artık sen beni. ben senin kafa derine bir şey anlatmak istemiyorum. hayır inceden eziklik de varsa, mal gibi rahatsız da hissedersiniz kendinizi, lan kız sıkıldı resmen falan diye. kendinizi üzersiniz. onlar hayatlarında kimseyi yüzüne bakarak dinlememişler ki. gezmeye diye giderler. ulan gezmek dediğin, etrafı bir hissederek bir yaşayarak olur değil mi orada. e sen!? sen ama. ne yapıyorsun sen. bunu neden yapıyorsun. tikilerin tikisi, panpişlerin panpişi. sen kimle ne konuşabilirsin ki? en fazla ne olabilir bu kadar mesai gerektiren. kardeşim senin görevin gözünü bu telefondan ayırmamak deseniz günde 1 kere ya bakar ya bakmaz. ama gereksiz iş yapacak ya, sabahtan akşama kadar şuursuz şuursuz parmakları telefonda oynaya oynaya dolaşır.
keşke ölseniz. keşke bir anda bitseniz. o kadar zayi ediyorsunuz ki gezegenin enerjisini, aurasını, ruhunu. o kadar yani..