yağmurun çiselediği anlarda kafama hiçbir yağmur taneciğinin isabet etmeme olasılığını düşündüğüm yıllardı.
henüz çok umutluydum...
her genç gibi ben de üniversiteye ilk adım attığımda electro house musiclerler eşliğinde tavşan kostümlü kızlar tarafından karşılanmayı, bikinili kızlar tarafından hoşgeldin öpücüğü alıp yüzüme şampanya püskürtülmesini bekliyordum.
fakat üniversitenin kapısından adımımı ilk attığım anda kendimi bir convers tarikatının içinde bulmuştum. gördüğüm tablo hiç de beklediğim gibi değildi.
sanki farklı türlerin bir araya geldiği rengarenk bir karınca kolonisinin içine düşmüştüm.
etrafta ne tavşan kostümlü seksi kızlar vardı, ne de electro house dinleyip birbirleriyle öpüşen çiftler...
yaşadığım bu hayal kırıklığının etkisiyle dakikalarca kapıda donakalmıştım. tam olan bitene kendimi hazırlamaya çalışırken arkadan yükselen ibrahim erkal şarkısını işittim. duymamazlıktan gelmeye çalıştıkça bu ses gittikçe bana yaklaşıyordu.
kafamı geriye çevirdiğim anda elinde radyosuyla karşımda dikilen bıyıklı güvenliği gördüm. oysa ki hayalimdeki güvenlik elinde kamçı tutan deri kıyafetli bir kadındı.
- içeri geçmeyecek misin birader?
gözyaşları içinde üniversiteye adımımı attım ve yürümeye devam ettim. her gördüğüm karede yıllarca kandırıldığımız amerikan filmlerinden daha da nefret ediyordum. allah'ım ben nereye düşmüştüm böyle...
kantinde birbirinin kulağına geğiren kızlar, kunduralarla basket maçı yapan oğlanlar, okula bisikletle gelen profesörler, bahçede bağdaş kurup türkü söyleyen gençler... daha niceleri.
tamam, etrafta gerçekten güzel kızlar da vardı. ama o'nlar da elit kesimle takılıyordu. hangi güzel kıza aşık olasım gelse hemen arkasına yanaşan bmw'ler masumane duygularımın üstüne park ediyordu adeta.
günler birbirini izledi, aylar birbiriyle kavga etti derken artık kaderime razı olmuş bir şekilde üniversiteye uyum sağlamaya başlamıştım. artık ben de convers giyiyor, defter sayfalarından uçaklar yapıp pencereden atıyor, projeksiyon aletinin önüne orta parmak yaparak itici şakalarda bulunuyordum.
artık ben de birbirlerinin kulağına geğiren kızlara kahkaha atar olmuştum. ben de kunduralarla maç yapan çocukları sorgulamıyordum artık. ne acıdır ki, artık ben de o güzel kızlardan ümidimi kesmiştim...
ve o gün...
yine her zamanki gibi içinde kaşardan başka bir şey olmayan karışık tostumu kemirerek merdivenlerden çıkarken arkamdan gelen o sesi işittim;
- şşşt! pokemon beren çok tatlıymış.
arkamı döndüğümde karşımda gözlerini kocaman açmış, gülümseyerek bana bakan bi' tweety vardı.
allah'ım bu nasıl bir tatlılıktır, bu nasıl bir ses tonudur. okulun en güzel kızlarından birisi olduğuna hiç şüphe yoktu.
üstelik merdivenlerde olduğumuz için de arkasında bir bmw yoktu.
+ teşekkürler. sever miydin pokemon'ları?
- deliye bak. hala severim ki ben.
dedi ve çantasından bir poşet dolusu taso çıkardı. hayatımda bu kadar mutlu olmamıştım. tweety'nin kafasından tutup duvarlarda patlasım gelmişti sevinçten. hemen ardından beni taso oynamaya davet etti.
koşarak bahçeye çıkıp düz bi' zeminin üstüne yumulduk. o'ndan 15 tane borç taso aldım ve düelloya başladık. güzel olduğu kadar da sıkı bir oyuncuydu. çetin geçen 1 saatlik kapışmamızın ardından elimdeki tüm tasoları ütmüştü.
sanırım aşık oluyordum...
bu arkadaşlığımız haftalarca devam etti. o'nunla yakınlık kurarken bir yandan da sosyal hayatını gözlemliyordum. diğer güzel kızların aksine, arkasına hiç bmw yanaşmamıştı. kimsenin kulağına da geğirmemişti. aradığım insanı sanırım bulmuştum.
çocuksu ruhu beni kendine gün geçtikçe bağlıyordu.
adı tuğçe idi.
ah tuğçe.
ah tuğçem...
gözleri charmander bakışlı farem,
halısahada gelişine gelen topu tellere vurduğum yarım volem,
tutmayan espirimden sonra gelen pişmanlık dolu keşkem.
ah oranı düşmüş tek maçtan yatan iddaa kuponu tuğçem.
artık tuğçe'yle sevgili olmuştuk. üniversitenin en dikkat çeken çiftiydik. tuğçe'nin çocuksu ruhu ilişkimize renk katıyordu.
kimi zaman okulu asıp counter'da dust2 kuruyorduk, kimi zaman zaman okulun çatısından aşağıdaki öğrencilerin kafasına tükürüyorduk.
henüz çok mutluyduk...
ta ki 4. ayımıza kadar.
tuğçe artık beni yeterli bulmuyordu. o'nun için yeteri kadar deli dolu olduğumu düşünmüyordu.
artık saçma sebeplerden dolayı kavga ediyorduk;
- ya aptalsın vezir neden vurmadın o teröristi! tam kafasına sıkmalıktı.
+ hayatım bizim takımdan o?
- ya işte daha güzel. hahaha çok komik olurdu xd xd.
---------------------------------------------
- vezir sen çok geri kafalısın!
+ yine n'oldu?
- sana derste nuri alço müziğini aç dedim ama açmadın.
tuğçe'nin bu çocukluklarına artık anlam veremiyordum. başta çok hoşuma giden bu çocuksu tavırları artık canımı sıkmaya başlamıştı.
resmen işin bokunu çıkarmıştı. o'nu tanıdıkça ruhundaki ergenden korkmaya başladım.
en son uyurken yastığımın altına torpil bırakıp kaçmasının ardından bu ilişkiyi gözden geçirmeye karar verdim. o'nu yakalayıp bi' kenara çektim;
- bu saçmalıklara ne zaman son vereceksin hayatım?
+ zaaa xD
- tuğçe ben ciddiyim ve bu ilişki bitmek üzere artık.
+ uff tamam ya. ya sen çok iyisin ama ben liselilerden hoşlanıyorum.
- ... yani?
+ hayranım o'nların espiri anlayışlarına, hayata bakışlarına. ayrılmak istemiyorsan benim için yeniden liseye yazıl?
dedi ve o an ayrıldığım ergen ruhlu bu psikopattan.
ama ben o'nu çok seviyordum ya... haftalarca alkol içip kendimi parçaladım. bu ayrılık beni hiç olmadığı kadar yıprattı.
o'nsuz bi' hayat düşünemez oldum. ve en sonunda kendimden utansam da aşkım için geri adım attım.
liseye yeniden yazılmam mümkün olmadığı için o'nun yanındayken artık liseli taklidi yapıyorum.
artık counter oynarken ben de takım arkadaşlarıma ateş ediyorum, ben de belediye otobüslerini durdurup kaçıyordum, ben de derste nuri alço müziği açıp pis pis sırıtıyordum, ne yazık ki ben de sevgilime "sheni seviyorumm <3" mesajları atıyordum.
evet arkadaşlar,
sevgilim artık çok mutluydu. dün hala sakladığım lise üniformamı giymemi istedi ve o şekilde sinemaya gittik.
saçlarımın önünü dikip jöle sürüyor ve bundan inanılmaz haz duyuyor. boş zamanlarında bana liseli esprileri öğretiyor.
bazen tanıştığımız güne lanet etsem de silip atamıyorum işte. seviyorum bok varmış gibi...
neyse arkadaşlar az önce mesaj attı;
kuzenine birisi sataşmış beni kavgaya çağırıyor.