atilla yayla

entry152 galeri video2
    90.
  1. en iyi cevabı ümit zileli tarafından verilmiş talihsiz açıklamaların sahibi sözde aydın.kısaca link verip geçmek isterdim ve fakat herkesin yazılanların en azından üç beş satırını okumasını istediğimden,iki entry şeklinde sunabileceğim cevaptır.buyrun efendim;

    türk devrimi 1:

    - Tarihsel olay ya da olgular, ancak dönemlerinin koşulları içinde değerlendirilebilir. Ancak o zaman bir anlam taşır, bilimsel değere ulaşabilir...

    Prof. Atilla Yayla , geçen hafta köşemde yer alan mektubunda geliştirdiği "Ortak Medeniyet Paradigması" na göre 1925-1945 yılları arasının yeteri kadar medenileştirici olmadığını (gerici olduğunu), 1950-60 döneminin daha ilerici olduğunu ileri sürüyordu...

    Bir saptamayla başlayalım; burada konu edilecek dönem 1923-1938 arasıdır. Bu dönem Atatürk 'ün ölümüyle noktalanan Kemalist dönemdir. Ardından gelen inönü dönemi, bir ölçüde devrimlerin bekçiliğinin üstlenildiği, ancak devrimci atılımların durduğu, 46'dan itibaren de devrimin temel doğrultusundan önemli ödünlerin verildiği bir dönemdir. 1950'den bugüne dek yaşanan süreç ise Kurucu Meclis ve 61 Anayasası dışarıda tutulursa "Karşıdevrim" dönemidir.

    Şimdi yukarıda sözünü ettiğim bilimsel kritere göre soralım:

    - Mustafa Kemal, hangi amaca ulaşmak için yola çıktı?. O tarihte, Türkiye ve dünya koşulları nelerdi? Kemalist devrimciler o amaca yönelik olarak neleri gerçekleştirdi?. Ve Atatürk devrimi ya da Türk devrimi nereye ulaştı?

    ***

    Önce hem dünyada hem de Türkiye'de 1923 koşullarına bakalım:

    Dünya savaşından henüz çıkmış ve var gücüyle 2. Dünya Savaşı'na hazırlanılan bir dönem söz konusudur. Bu dönem, Milletler Cemiyeti'nin varlığına karşın emperyalizmin en azgın, en acımasız olduğu dönemdir. Birinci savaşın sonunda otoriter monarşiler ve hanedanlıklar sona ermiştir. Dünya üzerinde azgelişmiş olup da bağımsız kalabilmiş pek az ülke vardır ve bunların ikisi hariç (tampon bölge olan Tayland ve Afganistan), diğerleri ya ikinci savaş öncesi ya da savaş içinde emperyalistlerin çizmeleri altında ezilmiştir. Ayakta kalan tek ülke Türkiye Cumhuriyeti'dir... Üstelik aynı dönem bugünün demokratik ülkelerinin durumuna da bakmak gerekir; italya 1922, Portekiz 1927, Japonya 1930, Almanya 1933, ispanya 1938 yılında faşizme geçiş yaptı. Fransa ise hızla o yola kayıyordu. Diğer tarafta ise 1917 devrimini yapmış olan Sovyet Rusya, Marksizm deneyimini yaşıyordu. 1919 Versailles Barış Anlaşması yapılırken Alman heyetinde bulunan ünlü toplumbilimci Max Weber 'in şu tanımı, demokrasiye hangi gözle bakıldığını anlatmak açısından çarpıcıdır:

    - Demokraside halk güvendiği bir önder seçer. Seçilen önder, "Şimdi sesinizi kesin ve bana itaat edin" der. Artık halk ve parti onun işine karışamazlar!..

    Gelelim Türkiye'nin koşullarına; 1923'te nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı, yoksulluk sınırı altında yaşayan, örgütsüz, dağınık köylülerdi. Söz konusu olan, 11 milyonluk bir ümmet toplumuydu. Ulaşım yok denecek kadar az, pazar ilişkileri ise neredeyse sıfırdı. Otomobil, kamyon gibi araçlar Anadolu'da bilinmiyordu. Toplumun ancak yüzde 5'i okuryazardı.

    ileriki yıllarda (ve tabii bugün) Mustafa Kemal ve Kemalist dönemi, önce "sosyalizmi getirmediği" için, daha sonra da demokrasiyi uygulamadığı için eleştiren birtakım aydınlar, "Niçin referanduma gitmedi" diye sormayı da ihmal etmezler!.. Referandumla devrim yapıldığını (!) tarihin kaydetmemesi bir yana, insaf ve vicdan sahibi hiçbir aydın, böylesine bir istemi ileri süremez... Demokrasinin koşullarına kısaca bir göz atalım:

    - Eğitim, sanayileşme, kentleşme, kişi başına düşen milli gelirin yoksulluğu geride bırakması, örgütlü toplum, yaygın ve etkili bir kitle iletişim ağı...

    Aslında bunların tümünün olması bile demokrasinin kendiliğinden oluşacağı anlamına gelmez. Bir de öznel koşul vardır: Demokratik kültür!. Yaşam biçimine dönüşecek bir demokratik ortam ancak zamanla oluşur. O zamanın Anadolu'sunda saydıklarımın biri bile yoktu!. Yukarıda saydıklarıma eklemeliyim; kişi başına milli gelir 70 dolardı. Telefon, o da manyetolu olarak yalnızca devlet kurumlarında mevcuttu...

    Peki, Mustafa Kemal ne yaptı, hangi yolu seçti ve nereye ulaştı?

    türk devrimi 2:

    1923'te dünyanın ve Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları anlatmıştım. Demokrasinin hemen her türlü koşuluna sahip ülkelerde bile faşizmin yükseldiği bir dünyada, bu koşulların hiçbirine sahip olmayan Türkiye'de Mustafa Kemal nasıl bir yönetim düşünüyordu?..

    O günün dünyasında durum şuydu: Bir yanda dünyanın büyük bölümünü sömürgeleştirmiş ve bu sayede gelişmiş emperyalist ülkeler, diğer yanda yoksul sömürge ve yarı sömürge ülkeler... Ve bir de kendi özgün modelini oluşturan Sovyetler Birliği. Batı örnek alınabilir miydi?.. Hayır! Çünkü sosyal yapı Batı'nın kapitalist düzeyine taban tabana zıttı. Sermaye birikimi oluşmamış, sanayisi olmayan, işçi ve işveren sınıfları bulunmayan Türkiye'nin liberal kapitalizm ile kalkınması da mümkün değildi. Sosyalist kalkınma modeli de yine sanayi ve işçi sınıfı bulunmaması nedeniyle olabilir görünmüyordu. Kısacası, o zamanın bilinen tüm yolları, Türk toplumunun tarihsel, sınıfsal ve sosyal gerçeklerine uymuyordu..

    Peki, Mustafa Kemal ne yaptı?

    ***

    Kurtuluş Savaşı'nda ne yaptıysa onu yaptı!..

    Antiemperyalist ve bağımsız çizgiden hiçbir ödün vermeden, halka ve ülke kaynaklarına dayanarak yeni bir yol bulmak... Bu yol, özgün bir örnek olarak ortaya çıktı:

    - Özel girişimciliğe yer veren, ancak kapitalist olmayan, devletçiliği öne çıkaran, ancak sosyalist olmayan bir ekonomik kalkınma modeli. Yani karma ekonomi!..

    işte bu yeni yol, ülkenin silkinip kendine gelmesini ve 1929 Büyük Bunalımı'na rağmen kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomik kalkınmayı başarmasını sağladı. 1929-39 arasında tüm dünyada sanayi üretim artışı yüzde 19 iken Türkiye'de yüzde 96 olmuştu.

    Gelelim devrimci kararlılığa ve Aydınlanma Devrimi'ne... Kemalist Devrim her şeyden önce bir kültür devrimidir. Amaç, çağın gereklerine uygun "yeni insanı" yaratmaktır. Batı'da koşullar, 400-500 yıllık bir süreçte yeni insanı yaratmış ve o insan da evrimi (devrimlerin de yardımıyla) gerçekleştirmiştir. Türkiye'nin ise ne böyle bir zamanı ne de lüksü vardı.. devrimin kendisi yeni insanı yaratmak zorundaydı.

    Türk Devrimi, yüzlerce yıllık bir süreci 15 yıla sığdırarak "olanaksız" denileni gerçekleştirmiş, ümmetten çağdaş, bağımsız ve özgür bir ulus yaratmayı başarmıştır. Arka arkaya yapılan devrimler bunun kanıtıdır. Bu kısacık sürecin adı "Kuruluş Dönemi" dir ve tarihe Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzünü ağartacak ilerici bir dönem olarak kazınmıştır...

    Peki, bu dönem otoriter miydi? Evet, otoriterdi!.. Ama içinde demokratik unsurları olabildiğince taşıyarak!.. Ve asla zamandaşı Avrupa ülkeleri gibi totaliter (faşist) olmadı. Ayrıca o devrimler, sorarak, referandum yaparak gerçekleştirilemezdi!.. Kadının eşitliği erkeklere sorularak sağlanamazdı!.. Devrimci yönetimin otorite ve baskısı özellikle dinci gericiliği hedef almıştı ve sonuna dek doğruydu...

    ***

    Siz hiç, demokrasi istemi dahi bulunmayan bir toplumda halka "özgürlük ve demokrasiyi" öğretmek için Medeni Bilgiler kitabı yazan bir diktatör gördünüz mü? Hiç düşündünüz mü; 20. yüzyılın büyük devrimcilerinden bazılarının heykelleri yerlerde sürüklenirken, bazılarının isimleri neredeyse tarihten silinirken Atatürk neden hâlâ halkının büyük çoğunluğunun sevgi ve saygısına sahip?.. Hollandalı profesörün hayretle sorduğu gibi, "Sovyetler yıkıldı, Yugoslavya parçalandı, Türkiye niçin hâlâ ayakta?!"

    Yanıt açık; Atatürk, bir ortaçağ toplumundan yola çıktı. Yaşadığı 15 yıl gibi kısacık süreye ırk-din-cinsiyet-sınıf ayrımı olmaksızın tüm yurttaşlar arasında "hukuksal eşitliği" sığdırmayı başardı da ondan... Sevgili Ahmet Taner Kışlalı 'nın anlatımıyla, Atatürk dönemi, kendi koşulları içinde olabilecek en demokratik ve ilerici yönetimdi. Ve bu açıdan Türkiye'nin bugünkü yönetiminden daha demokratikti!..

    --spoiler--
    http://www.haber3.com/artikel.php?artikel_id=101613
    --spoiler--

    --spoiler--
    http://www.haber3.com/artikel.php?artikel_id=101660
    --spoiler--
    1 ...