sözlük yazarlarının çocukluk anıları

entry204 galeri
    15.
  1. salondaki vazoları devirip devirmeme arasındaki ince çizgide falsolar yapan, fazla oynamaktan sertliğini kaybetmiş kağıt topun üzerine bir kaç kağıt parçası daha sarıp bi güzel sıkmanın vakti sanırım gelmişti. bu yineleme çalışması, topun üzerindeki bantlar sararıp yer yer parça pinçik olduğunda mutlaka gerçekleştirilirdi. böylelikle topun ayağa oturması ve (h)aşırtma diye tabir edilen olayı gerçekleştirmek biraz daha kolaylaşırdı. babam defterlerimi yırtıp top yapmama kızdığı için, topun son katını her zamanki gibi gazete kağıdından sardım. top sıkı ve sert olmalıydı. ama gazete kağıdı hemen yumuşayıp, çabuk deforme oluyordu. topu gazete kağıdından yapmam beklenemezdi. ama madem babam kızıyordu, ben de son kağıdı fanatik'le sarardım, ne olacak yani. 2 yaprak aldım, matematik defterim biraz daha inceldi. mondragonun 2 işareti yaptığı fanatik posteriyle de son katı atıp koli bantıyla sıkıca sardım. o işaretin aslında zafer işareti olduğunu çok sonra öğrenecektim...
    topu havaya atıp duvara doğru voleler çekerek heyecanla abimin okuldan gelmesini bekledim. kapıları kale yapıp holde çift kale maç yapardık belki yine. terler içinde kalana kadar saatlerce kendi kendime oynadım. sonunda abim gelmişti. "abi hadi top oynayalım, bak topu sertleştirdim nasıl olmuş?" dedim. "lan siktir git ayak altından. senle mi uğraşçam." deyip kenara itti. sonra da telefonla konuşacağını söyleyip beni odadan çıkardı. o kadar beklemiştim, ne olurdu sanki birazcık oynasa. tamam istemiyosa oynamasın ama, neden böyle küfür ediyodu ki? "banane ya oynamazsa oynamasın, ben kendim oynarım. hem öyle daha zevkli." diye kendimi kandırarak salona girdim, kapıyı kapadım. dantelli vazoları devirme riskinin verdiği heyecanla oynamak varken neden karanlık holde oynucakmışım? topu havaya attım, rövoşataya kalktım, daha ben yere inmeden şangırrrt! diye indi en büyük billur vazo. kafamı çevirip baktığımda kırık vazo, abimle aramızdaki kırılmış ilişkiyi temsil ediyordu sanki yerde. holde benimle oynasaydı, vazo kırılmayacaktı. sese gelen annemden dayak da yemeyecektim. hakettiğim dayağı yedikten sonra kendimi yatak odasına kapatıp saatlerce bir güzel ağladım... o an dünyanın en mutsuz çocuğu bendim, kimse beni anlamıyordu. arada bir kalkıp aynadaki kızaran gözlerime, şişen yüzüme baktım. aynaya bakıp ağlamak yalnızlığımı pekiştiriyordu sanki. her şeyi daha iyi anlıyordum. bir süre sonra kendime acıyıp, ne kadar masum olduğumu düşündüm. bu düşünce huzur vermişti. yorganı başıma, bacaklarımı karnıma çektim. ıslanan yastığı ters-yüz edip dünyanın en güzel uykusuna daldım...
    8 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük