dili cansız bir varlık olarak görmek ve değerlendirmek yanlıştır. hatta, tam tersi, sürekli gelişen ve değişen organik bir yapıya daha çok benzer. bu bağlamda dil kavramını, önyargılardan uzak, objektif bir bakış açısıyla değerlendirmek istiyorsak, öncelikle, bu gerçeği kabul etmemiz ve onun, ilişki içerisinde bulunulan farklı ülke insanlarının kültürlerinden ve dolayısı ile dillerinden etkilenme olasılığını da kabul etmeliyiz. kaldı ki dil, insanların kendilerini ifade etmekte kullandıkları bir araçsa, onlar, bunu en iyi yapabildikleri şekliyle kullanmalıdırlar.
osmanlı'nın, arapça sözcükler ve deyimleri çokca kullanmasındaki temel sebep, şüphesiz ki halkın büyük bir bölümünce kabul gören islam hukukuna temel olan ve onun kutsal kitabı kuran'ın arapça yazılı olmasıdır. ancak, aynı osmanlı, günlük konuşma ve yazımda farsça ve özellikle tanzimattan sonra fransızca teknik sözcükleri de azımsanamayacak ölçüde dil dağarcığı içerisine dahil etmiştir.
bu durumu, gereksinimlerin bir sonucu olarak değerlendirmek en doğru yol gibi görünmektedir zira, yalın türkçe, birçok yabancı dilbilimcinin de kabul ettiği üzere, yapısı itibarı ile gelişkin ve kendine has öznitelikler taşımakla birlikte, sözcük haznesi bakımından zayıf bir dildir. zaten, sırf bu amaçla, cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan türk dil kurumuna yeni ve yapı itibarı ile yalın türkçeye ters düşmeyen sözcük üretimi, bir misyon olarak yüklenmemiş midir?
tarih boyunca kurulmuş imparatorluklar, büyük toprak parçaları üzerinde ve geniş halk kitlelerine hükümran olmuş ve onları etkilemişlerdir. ancak unutulmamalıdır ki, bu geniş halk kitlelerinin dilinden, sanatından, yaşam alışkanlıkları ve düşünce biçimlerinden yani, kültürlerinden de ciddi biçimde etkilenmişlerdir. bu, doğal bir sonuçtur.
osmanlı'dan günümüze dönerek bugünün eleştirisini yaptığımızda, internet ve medya araçları sayesinde iyice küçülen dünyamızda, uluslararası kültür etkileşiminin çok daha yoğun yaşandığını ve yalnızca konuşma dilimize değil yazım dilimize de her gün yeni yabancı sözcüklerin katılmakta olduğunu görmüyor muyuz?
bu durumu, korumacı önlemlerle engellemek pek de mümkün görünmediğine göre, bilim ve sanata önem vermek, dünyaca kabul gören bilimsel ve edebi eserleri olabildiğince çok yayımlamak ve türk diline olan ilgiyi bu şekilde artırmak zorunda olduğumuzu kabul etmemiz gerekmektedir.