derin bir konu. "ne diyeceksen baştan söyle" notu: konjonktürel duruma ya da içinde bulunduğu devlete göre yorum yapacak, ya da bu tespitleri sadece yüce türkiye cumhuyriyeti'ni bölmeye çalışan yazar entrysi olarak görecekler yanılıyor.
iş bu entry tamamen teorik içerikli olup türkiye devleti'yle özel olarak alakalı değildir. yani evet türkiye devleti'de bir terör örgütüdür ama yazı salt türkiye cumhuriyeti devletini hedef almamaktadır.
gelelim mevzuya. önce devletlerin gelişim süreci. ister antik yunan devleti olsun ister orta çağ'ın güçsüz monarkları, ister yakın çağ'ın güçlü monarkları... hepsi, devletin vergileri toplayıp gerisini koyverdiği bir yapıda, toprağa bağlı ve geleneksel değerleri yaşatmak ve sürdürmek üzere, monarşinin geleceğini sürdürmek üzere enerjisini harcayan bir yapıda olmuştur. ilginç bir şekilde bu çağın insanı, bilgi ve ulaşım olanakları olarak olmasa da, hareket serbestisi anlamında bugünün özgür bir bireyinden her zaman daha özgür olmuştur.
neyse, 19. yüzyıl'la birlikte sanayi devrimiydi, teknolojik ilerlemelerdi, mesafelerin kısalmasıydı, savaş teknolojisinin gelişmesiydi, devletin masraflarının artması ve daha çok vergiye ihtiyaç duymasıydı, bunun da ticaret yollarının zenginleştirdiği tüccar kesiminde hoşnutsuzluk yaratmasıydı, devletin ilk kez yasalarla sınırlandırılmaya çalışılmasıydı, devletlerin vergi toplayabilmek için sınırları eskisinden daha çok önemsemesi ve ithalat ve ihracatı düzenlemek istemesiydi, ortak ve herkesi bağlayan yasalara ihtiyaç duyulmasıydı, bireyin devlet karşısındaki konumu ve devletin görevlerinin sorgulanmaya başlanmasıydı, yükselen milliyetçilik dalgası ve merkantilizm nedeniyle yayılmacı politikaların artması, bunun da güvenlik ihtiyacını, bu ihtiyacın da silah alımını artırmasıydı, artan silah ihtiyacının vergi alımlarını artırmasıydı, çıkan savaşlardı derken nihayetinde "devlet" denilen olgunun tarihte ilk kez bir kendiliğindenlikle değil de bizzat insan tarafından sorgulanmasına ve tartışılmasına neden olmaktaydı.
öte yandan gelişen teknoloji ve modern hayat tarzı (sanayileşmeyle doğan mega kentler, göç, gecekondu kültürü, moda, vs.) devletin hem görevlerinden bir takım değişiklikler yapması isteklerini doğurmuş hem de devlete enstrüman olarak zengin bir yelpaze sağlamıştır. devlet hem örneğin feodal beyler gibi yerel güçleri yıkabilmiş hem de sahip olduğu toprakların her yerinde işleyecek bir hukuk sistemi kurup, bu hukuku yerel güvenlik birimlerinde işletebilmiştir (bu polis ve hapishanenin doğuşudur aynı zamanda).
söz uzatmayayım, devlet feci derecede güçlenmiştir. eskiden onu sınırlayan bir dizi geleneksel kural ve kaideler ve yerel beyler varken, artık hem hükmettiği topraklara tam hakim olabilmekte hem de kendi hukukunun kendi yaratabilmekteydi. güçlenen bürokrasisi ve bütçesi de buna oldukça yardım ediyordu.
lord acton reyizin de dediği gibi "güç yozlaştırır mutlak güç ise mutlaka yozlaştırır"dı ki öyle de oldu. güçlenen ve onu sınırlayan etmenlerden kurtulan devlet, onun bütün gücüyle kıyaslandığında hiç bir güce sahip olmayan "birey"i kendine hedef olarak seçip harekete geçti. iki hedef güdüyordu: onu istediği gibi biçimlendirmek, kendisi her şeyi hamuduyla götürürken bireyin çenesini kapatıp oturması...
böylece terörün doğuşuna gelmiş bulunuyoruz. terör kavramını ilk kez robes pierre, fransız devrimi'nden sonra, develtin "birey"i biçimlendirip gelenekselsel değerlerden arındırılması ve devletin münasip gördüğü bir kalıba girerek "adam" edilmesi sürecinde kullandı. yani "devrim sürecinde terör erdemdir" diyerek devlet ve terör, yani dehşeti ilk kez aynı önerme içinde kullandı. fransız devrimi'nin diğer devrimlere öncülük ettiği söylenir doğru. ama bu kadarıyla kalmamıştır. pierre ve jakobenlerle özdeşleşen bu metot da devrimle birlikte tüm ülkelere girmeye başladı. zamanla da bütün devletlerin kullanmaktan çekinmediği bir enstrüman haline geldi.
aslında "birey"i bu terminatörden koruyan geleneksel değer ve kurumların savunusu olan muhafazakarlığın -ki türkiye'de dindarlıkla özdeşleştirilmekle büyük hata edilir- da bu gelişmelerle at başı gelişmesi sürpriz değildir. zira devlet çok güçlüdür ve bireyin korunmaya ihtiyacı vardır.
neyse. tarihsel süreç buraya nasıl geldiğimizi özetlemek içindi.
mesajı özetleyerek verebiliriz: sevgili devletçi arkadaşlar. dış ve iç güvenlik araçlarıyla (ki bunlar top tüfek vs.den oluşuyor) mahkemeleriyle, devasa bütçesi, bürokrasisi, bizzat kendi yarattığı hukuku, propaganda araçları, her şeyi düzenleme ve denetlemeye haiz gücü, aslında kendi yarattığı güvenlik tehdidi sayesinde yarattığı güvenlik ihtiyacının ona sağladığı meşruluk düşüncesiyle bu devasa yapı herhangi bir bireyi istediği anda ve istediği şekilde yok edebilecek devasa bir güç. yani olmamış bir suç üzerinden dahi herkesin tiksinebileceği bir zanlı yaratıp, sonra sözde ondan kurtulabilecek tüm enstrümanlara sahip. bir de bu enstrümanlara bilişim eklendi ki, sorma gitsin. yani biz bireyler zaten her halükarda güçsüz varlıklarız ve her an bu devasa örgüt karşısında tehlike altındayız. devleti savunurken biraz insaflı olun yahu. bize tehdit olan size de tehdit. ama biz bunun her an farkındayken siz sadece o size dadanınca bunun farkına varıyorsunuz.
bir şey daha var. eğer anlattığım bu kadar şeyden fısıldayabldiysem, sorun devleti yöneten insanlarda değil, sorun gücün ve iktidarın doğasında. yani eğer bu yönetimden kurtulursak ve yönetimi ...... (boşluğu siz doldurun) insanlara bırakırsak işler düzelir diye bekliyorsunuz ya! daha çok beklersiniz.
unutmamak gerekir ki, bize dilediği her olanağı ve şeyi verebilecek kadar kudretli devlet, gerek gördüğünde bunların hepsini bizden alabilecek kadar güçlüdür. yani devlete sürekli yeni görevler yükleyip ondan sözde sorunları çözmesini beklemek ve bu arada bizi sözde şeriattan ve bölünmekten korumasını beklemek sadece hayaldir. zira devletler her zaman yapmaları gereken şeyi (yukarıdaki metni okuduysanız içinde var) yaparlar. sizi de kendisini savundurtmakta araç olarak kullanırlar bu kadar.
baştan edit: devlet teröründeki terör devletin de ara ara terör işlemesini tanmlar. bir terör örgütü olarak devlet ise onun aslında gayesi ve asıl niteliğini...