artık sevemiyormuşum, onu fark ettim sözlük. hayatımda ilk defa bu kadar başarısızım sevgi konusunda. kalbim donmuş, buzlarını eritecek kişiyi istiyor, ama aklım özgürlüğünden vazgeçmek istemiyor. alıştı artık bu boş yatağa, boş sözlere, boş bakışlara... istiyor ki bir bakış yakalasın, onda her şey olsun, aradığı her şey; ya da aradıklarını kenara attırabilecek kadar güçlü olsun o bakış, kimseyi umursatmasın, sadece baktırsın kendine... derin derin baksın hep ona ömrünün sonuna kadar...
bugün bir yazarın mutluluk ile ilgili bir yazısını okudum, haklıydı sözlük. ne yazdığını tam olarak hatırlamasam da haklıydı. ben mutlu değilim, mutlu olur muyum bir gün onu da bilmiyorum, tek bildiğim ne istediğimi bilmediğim... ya da istediğim bir şeyin uzaklığı... pfff...
uzaktan insanlar o kadar mükemmel görünüyorlar ki sözlük, bazen merak ediyorum uzaktan ben de mi bu kadar mükemmel görünüyorum, böylesine çiçek açan, mutlu... yoksa bu benim başkalarına yakıştırıp kendime yakıştıramadığım bir kimlikten ileri gelen bir komplex mi?
her yeni güne yeni bir umutla başlamak... ve hep bir şeyler yapmak... sanki günler boş geçyor sözlük, istediğim şeyler dışında er şeyi yapıyormuşum gibi. okula gt, amfide otur, dersi dinle, eve gel, yemek yap, sınava gir, tv izle, oyun oyna, vıdıvıdıvıdıvıdı...
en çok içimi acıtan şeylerden birisi de başkalarını boş olmakla itham edip kendi boşluğumda boğulmak sözlük. düşünüyorum, eskiden böyle değildim, daha doluydum, ama eskiden de bu kadar sisteme uyum sağlamamıştım. şimdi sistem benim peşimde.
bilmiyorum sözlük, dile gelsen de cevap versen, ama bbelki cevap vermemen daha iyi, bu sayede geçmişi anlatmam gerekmiyor, yorulmuyorum, sinapslarımı zorlamıyorum, zaten yarın 2 tane sınavım var ve ikisinden de ilahi bir dokunuşla geçebilirim ancak. hadi kal sağlıcakla...