islamiyet'in kadına verdiği değeri anlamadan değerlendirmenin yanlış olduğu çarpıtılmış ayet cümlesi: ahmet şahin'den:
Önce büyük insan Halife Hazret-i Ömer'in (ra) şu itirafını hiç unutmamalıyız. "Biz islam'dan önce kadınları adam yerine koymazdık. islam gelince onlara hem ayetlerde hem de hadislerde yer verdi, erkekler gibi hakları anlatıldı. Ondan sonra biz kadınların da erkekler gibi hakları olduğunu düşünür hale geldik!.." (Buhari, Müslim).
Bir tespit de oğlu Abdullah'tan. "Biz kadınlar hakkında ileri geri konuşmaktan korkar olduk, vahiy gelir de bizi azarlar kadın hakları konusunda diye! Demek ki islam, kadınları, değer verilmeyen varlıklar olmaktan çıkarıp ayetlerle, hadislerle hakları korunacak kadar Allah'ın ve Peygamber'in yanında itibarlı insanlar olarak göstermiş.
islam'ın ilk günlerindeki hanımlar, toplumdaki yerlerini o kadar rahatlıkla almışlar ki, haftada bir erkekler gibi cumaya gitmekle kalmamış, günde beş vakitte cemaate iştirak eder olmuşlardır. Hatta, ilk günlerde erkeklerle aynı kapıdan mescide girip çıkmışlar; ama meydana gelen izdiham sebebiyle Efendimiz (sas) daha sonra hanımlar için ayrı kapı açtırmıştır. Bu kapı halen Mescid-i Nebi'de (Bâbü'n-nisa) Kadınlar Kapısı adıyla varlığını koruya devam etmiştir. Camide erkeklerin hemen arkasında saf tutan hanımlar, gerektiğinde sorularını buradan sormuş, cevaplarını da yine oradan almışlardır. Ne var ki erkeklerin de bulunduğu mecliste her türlü özel sorularını sormada zorlandıklarından Efendimiz'den kendilerine özel bir gün ayırarak kadınları bilgilendirmesini istemişler. Bu istekleri de kabul edilerek haftada bir gün Peygamberimiz'den özel bilgi alma hakkını da kazanıp kendilerini yetiştirmeyi sağlamışlardır. Bu sıralarda Resulüllah'ı o kadar yakından takip etme imkanı bulmuşlar ki, bir hanım, Kaf Sûresi'ni sadece Resulüllah'ın okuyuşlarını dinleyerek ezberlediğini dahi söylemiştir. Mescidde son derece özgür bir ortamın mevcut olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim bu özgür ortamda kendini iyice yetiştiren bir hanım, daha sonra Hazreti Ömer'in cuma hutbesini dinlerken:
- Hanımlar mihir miktarını yüksek tutmasınlar, yoksul gençler evlenmekte zorlanıyorlar!.. manasındaki sözlerine bulunduğu yerden itiraz seslerini yükselterek cevap verme cesaretini dahi bulmuş:
- Allahü Azimü'ş-şan, Nisa Sûresi'ndeki ayetinde mihre sınır koymazken Ömer hangi hakla hanımların alacakları mihre sınır koyuyor, yüksek tutmayın diye ikazda bulunuyor, diyebilmiş, halife de bu düzeltmeye:
- Hanım isabet etti, Ömer ise hata yaptı! diyecek kadar tevazu ve fazilet örneği vermiştir. Halife, cami içinde verdiği bu hoşgörü örneğiyle kalmamış, cami dışında da kendini yetiştirmiş hanımlara görev vermiş, Şifa Hanım da (hemcinsleri arasında) çarşı, pazarı denetleyerek bir nevi belediye zabıta memurluğu yapmıştır. ilk günlerde barışta böylesine hayatın içinde yer alan hanımlar, savaşta da geri kalmamışlar, Uhud gazasında Aişe validemizle Ümmü Süleym cephe gerisinde hizmetlerde bulunmuşlar, Hayber gazasına ise tam yedi kadın birlikte iştirak etmişlerdir. Ümmü Atıyye ise tek başına tam yedi savaşa katıldığını bizzat kendisi söylemiştir. Hatta islam'da ilk hasta bakıcı hanımın adının da Rüfeyde olduğu tespit edilmiştir. Mescide kurulan yaralı gazilerin çadırında bu fedakâr hanım şefkatle hizmet etmiş, sonrakilere böyle örnek olmuştur.
Anlaşılan odur ki, islam'ın ilk günlerinde hanımlar, ayet ve hadislerin korumasıyla toplumdaki yerlerini almaya başlamışlar, örneklerini verdiğimiz, veremediğimiz daha nice hizmetlerle sadece barışta değil, savaşta da (şaibesiz ortam içinde ) mühim görev almış, hizmetlerde bulunmuşlardır. Ancak daha sonraları kadının çalışacağı ortamın bozulması üzerine alınan birtakım koruyucu emniyet tedbirleri, hanımların faaliyet alanlarını daraltmış, bu daraltmayı da islam'ın baştan verdiği emri gibi gösterenler çıkmış, ortamı düzeltme yerine islam kadına hak vermemiştir' demeyi tercih etmişlerdir... Hâlen dedikleri gibi...