salih mirzabeyoğlu

entry205 galeri video2
    31.
  1. https://galeri.uludagsozluk.com/r/198810/+

    malum fotoğraftaki işkence izlerini savunmasında şöyle anlatmıştır;

    "yaralıların çıkarılması ve teslim olunması hususunda operasyonu yürüten albay, "hiç kimseye kötü muamele yapılmayacak, devlet sözü!" diyor. devlet sözüyse fena!..

    "biz, söz namustur uhdesine bağlı insanlarız, sizin sözünüze güvenmek isteriz!" diyoruz, kabul görüyor; ve en son benim çıkmam şartıyla arkadaşları tek tek alıyorlar. sıra bana gelince durum değişiyor: benimle beraber çıkacağını söyleyen albay, "tamam!" diyor ve benimle ilgisinin kesildiği o ânda yüzleri dövüş maskesi gibi bir şeyle örtülü grub, koluma giriyor. askerin oluşturduğu koridor içinde kim vurduya gelmek gibi bir durumda olduğumu anlıyorum. fakat enteresan; bu kasklı asker koridoru içinde birkaç kişi dışında tekme ve yumruk vuran olmadı. koluma giren grubtan biri -burası önemli- bana, "sen de asker çocuğuymuşsun; boyuna askere saldırıyorsun, bu düşmanlık nerden?" dedi. aslında onun söylediği, istihbarat raporlarından adlî mekanizmalara ve kamuoyuna kadar istediğini istediği gibi sunan ve tersine şeylerin karşısında cılız kaldığı basının, "ibda-c boyuna askere saldırıyor!" şeklindeki haberi idi. "ben adalet sistemini protesto ediyorum, üzerime askeri yolluyorlar!"dedim. neticede, beni tepeleyecekleri bir yer telâşesinde, orası mı burası mı derken, metris cezaevi'nin dış bahçeye açılan mevkiine kadar geldik. beni odadaki bir sandalyeye oturttular, ardından kollarım kelepçelendi ve hemen akabinde de dışarı çıkartılarak sözkonusu grubun içine salındım. üzerime üşüşenlerin tekme ve yumruk darbeleriyle yere düştükten sonra, kafama ve vücuduma yediğim sayısız darbeden sonra kendimden geçtim. aradan şu kadar gün geçmesine rağmen beni günde birkaç kez baygınlık hâline sokan o darbelerin tesirine rağmen, o gün nasıl sağ kaldım hâlâ anlayabilmiş değilim. neticede; hadisenin vukubulduğu yere koyulmuş bir masa üzerinde ayıltılırken, patlayan sol kaşıma dikiş atıldı ve masadan indirildim. ne hâle getirilmiş olduğumu göstermek için sadece şu sahne yeter:

    bütün vücuduma müthiş bir hissizlik ve uyuşukluk hâkim şekilde, kartal cezaevi'ne getirildim. sol bacağımın üzerine basamıyorum. bu hâldeyken, başlarında 4 sırmalı olduğunu sandığım bir astsubay ve bir başka astsubayla birlikte askerler, beni tepelemek için bir odaya aldılar; ve sesimin çıkmaması için ağzımı kapama çabaları sırasında, kaşımın üzerindeki gazlı bez veya pamuk da söküldü. dışarı çıkarılınca doktor faslı: pişkin olmadığı tedirgin tavırlarından belli ve besbelli ki "tembihli" bir adam, bana, "sırtında bir darbe falan yok değil mi?" dedikten sonra, muayene bitmiş olarak önündeki kağıdı dolduruyor...

    acelesini bildiğim doktor'a, "yüzümde ve kafamda birşey yok değil mi?" deyince, sanki kendisine farkında olmadığı birşey söylemişim gibi, "yok!" cevabını verdi; ve oradan, koluma giren gardiyanlarla cezaevi'nin "müşahede" bölümüne götürülürken, bir gardiyanın arkadan sağ böğrümü bulan tekmesi... hemen söylemeliyim ki, bütün bunları, acıklı bir tasvirle merhamet devşirmek için değil, koruma ve kolluk görevinden cezaevi'ne kadar bir bütünlük teşkil eden adalet sisteminin hâlini göstermek için yazıyorum: (1) ölü (5) yaralıyla neticelenen malûm operasyonun ardından "devlet'in itibarı kurtuldu!" diyebilen adalet bakanı, evvelâ kendilerinin koydukları kanunlara saygılı olsalar ve bunun uygulanışını takipte bulunsalardı, devlet'in kendi adına asıl itibarının "adalet" olduğunu da göstermiş olurlardı...

    neticede: 26 ocak 2000 tarihinde, sol dizimden topuğuma kadar öbürünün iki katı olmuş fil bacağı gibi bir bacak ve kafam gözüm yaralı hâlde, -tahkir edici davranışlardan filân vazgeçtim-, karşınızdayım...
    8 ...