Eskiden çok sevdiğim ama sonra 'kadın' olarak en büyük gerzekliklerimizin nedenlerini oluşturduğunu anladığım masaldır.
Külkedisi ve benzerleri de tabi ki.
Armut gibi oturup beklemek, seçmekten utanmak ve daima tezgahta seçilmeyi beklemek onlardan mirastır bize.
Bu tür masallar çocuklara hiçbir güzel değeri yansıtamadıkları gibi,
klasik ezberlerin de namussuz kaynaklarıdırlar.
Prenses bir iş yapmaz, ortalığı toplar.
Kraliçe gelir, ağzına sıçar.
Kim kurtarır? Prens.
Hakkını aramayı bilmeyen bir zavallıdır Pamuk Prenses.
Sadece güzeldir. Kar gibi teni, kiraz gibi dudakları vardır. *
Çocukluklarında bunları dinleye dinleye böyle oldu kadınlar.
En paralı, en güçlü, en ayrıcalıklı adamı aradılar.
Sevdikleri adam belki de arkadaki atlılardan biriydi ama, onu olasılıktan bile saymadılar.
Bu yüzden gerçekten ne istediklerini duyurmadılar kendilerine bile.
Aptal, kıçını garantiye almak dışında hiçbir şey düşünmeyen garantici bir topluluk oldular.
Bu yüzden gidip gidip o elmayı mal gibi ısırdılar.
Anasını siktiğimin sarayına kapağı atmak için güzelliklerine hiçbir şey katmayıp,
nerde neyin varisi, neyin veliahtı var, ona baktılar.
Bidon gibi adamları sırf güçlüler diye sevdiklerine kendileri bile inandılar.
Külkedisi biraz delikanlı olsa, o periye
"siktir git ulan, döneceğim saati sana mı sorucam orospu!" der,
o saraya sefil kılığıyla girer ve öğrenirdi prens adam mı yoksa değil mi?