tavandan yatağıma inen kar perilerini anımsıyorum, gözyaşı damlacıklarından bile minik, beyaz kanatlarını.
üst kattakiler, hoplayıp zıpladıklarında, ürker ve topluca üzerime konarlardı; beyaz beyaz. yeryüzüne ait olmayan, anlamlarını bile bilmediğim isimlerle seslenirdim, konuşmasını dahi bilmeyen periciklerime. annemse; onlara tahammül edemez, alır eline bi bez ve kovalardı acımasızca. sahi n yapmışlardı da bu denli kızdırmışlardı beyaz kar perileri annemi!?
-badana zamanı geldi- bahanesiyle her yaz şatolarını yok ederdi; yine geleceklerini bile bile. oysa kar perilerim, ağaçlara saldıran haşareler gibi zararlı da değillerdi.
o gün annemin badanacılık oynama vakti gelmişti yine. mutlu bi anne, kar perilerinden çok daha güzeldi ve hem nasılsa kar perilerim yine bana geleceklerdi.
annemi, tavanla dansında yalnız bırakarak, balkona çıktım. n de güzel bi mevsimimizdi; güneşle karışık rüzgar mevsimi. gözlerimi kapadım ve renk renk hayaller kurmaya başladım. haylaz rüzgar birden pickurusu gıdıklama yaptı ve aniden gözlerimi açtım.
aman tanrıııım o da neydiiiii.
gökyüzü sarayından, ışıltılarla mismilyonlarca kar perisi inmişti bi anda balkonumuza. ıslatmayan pericik yağmurları. n kadar da şanslı bi pickurusuymuşum ben meğersem.
kar perilerim, yuvaları dağılınca balkonumuzda bi çuvala saklanmışlar. avuçlarımı çuvala daldırdım, uçuşsunlar istedim. 2 avuç, 5 avuç, bilmem kaçıncı avuç derken bahçe kapısının gıcırtısı ve neşeli çocukları ham yapan bay gürültü makinasının yarı açık kafasına kondu kar periciklerim.
o gün, kar perilerinin gerçek adının kireç olduğunu ve tatlarının çok çirkin olduğunu öğrendim. hatta fazla kar perisi yersek intikam almak için ateşlerle saldırıyorlardı tenimize.