sus pus olmuş, sessiz sedasız beklemekteydi..
yıldızların arasından bir tanesini saklamıştım, çalmışlar..
oysa en parlak yıldızın tam orta yerindeydi evim. billurdan sarayım vardı, gümüşten pencereleri olan..
altın tokmağıyla birlikte pek bir heybetli duruyordu. her soran 'bu kimin?' diyordu.. içi hem öyle sade, hem de öyle güzeldi ki... kristalden yapılmış bir konsol vardı orda fotoğrafların olduğu. bazen çıkartıp bakardım uzun uzadıya seyre dalardım onları...
bir akik taşlı verandam vardı çalmışlar...
her sabah mütemadiyen kalkıp bir demlik çayı tek başıma içerdim..
bazen dostlar gelirdi ziyaretime, onlara da ikram ederdim, çok beğenirlerdi..
haftada bazı günlerdi o zamanlar genellikle içinde değil bahçesinde dolanırdım..
güller, papatyalar, kasımpatılar, laleler hem de sarı laleler...
hatta bir gün oraya ziyaretime çok sevdiğim bir sanatçı da gelmişti ama söylemem...
cünkü söyleme demişti kimseye. tüm magazin tayfası peşindeymiş de bir sakin,
huzur dolu kafa dinlemeye bir yer arıyordu ağırlamıştım onu da yarım gün boyunca.
tatlı kurabiyeyle birlikte pişmaniye yemiştik.. çayın yanına yakışmışlardı, gerçi o sohbete
ne yesek yakışırdı sanıyorum...
ona da söyledim şaşırdı, yine bir gün ziyaretime gelmiş haberszce bulamamış beni aradı
hani ya senin o eşi benzeri bulunmayan billurdan yıldızların üstünde olan evin diye sordu..
ben ona sadece "yok" diyebildim...
nasıl oldu..?
neden kayboldu..?
bir daha gelir mi bilemedim...
hiç kaybolsun istemiyordum, ama aldı başını gitti geldiği gibi işte... neylersin.
gelirken nasıl belirdin böyle birden bire diyemediğim için giderken de tek kelime etmeye hakkım yoktu..
veren almıştı...
kıymet mi bilememiştim, yoksa çalınmış mıydı farkında değilim.
ama sonraları çalındığına kanaat getirdim. aramaya çıkmadım, tevekkül ettim... demek ki bu kadar saltanat yetermiş..
bol köpüklü bir acı kahvelik hatrım vardı çalmışlar mı yoksa kırk yıl mı dolmuştu bilemedim...
bakıp durdum sadece öyle, başımı önüme eğip sessizce çalınmış olan karanlık geceme geldim..
yaz aylarından kalma bir tatlı esintim,
karlı dağların yamaçlarından miras bir demet kardelenim,
bir tarla dolusu gelinciğim vardı... almışlar da bilemedim...