yakıcı güneşin

entry1 galeri
    ?.
  1. yakıcı güneşin, beynimin kullanmadığım tarafını erittiği günlerden birinde, yine yatağımdan irkilerek uyandım.beynimin, kullandığım tarafının sıcaklığı, dış sıcaklığı dengeleyecek kadar başarılı bir ısı yaymaktaydı. beynimin sağ tarafında sinir hücreleri ahenkle dans ederken, sol tarafında sanki cenaze töreni düzenlenirdi. evet. ben bir solaktım. ama topa iki ayağımla da vuramazdım hiç. gerçi vurup vuramayacağımı da bilmiyordum. 2 metrelik boyumla sadece basketbol oynamak gelmişti aklıma.her gün saatlerce sokmaya çalışırdım o deliğe topu. amaçsızca oynardım. hiç maç yapmazdım, sadece tek başıma oynayarak rahatlardım. hiç yenildiğim olmadı bu yüzden. tabi ki bu yaklaşık onbeş sene önce tek başıma yaptığım bir şeydi. şimdi topa hangi ayağımla daha iyi vurduğumu biliyorum. çünkü kavga ederken yere düşürdüğüm her adama sağ ayağımla vururdum.ağzından kanlar gelene kadar, ben ayak başparmağımda ki bir kaç çatlakla eve dönerdim.ve yine, çatlağın bu kez sol bileğimde olduğu bir gece, tek başıma yaşadığım, sessizliğin doruklarına bayrak diktiğim, kırmızı boyalı duvarlarına yeşil gözlerimle baktığım evdeydim. evimdeydim.
    yanlışlıkla uyudum bu gece.üç günde bir tekrarlanan bir yanlışlık bu. monoton yanlışlık.uyuduğumu, uyandığımda farkettiğim uykumu sonlandırdım.vücudumda ki 2 litre sıvıyı kaybetmiştim sanki yine. saat sabahın 9 olmuştu.birbirini takip eden dört saat boyunca farkında olmadığım halin derinliklerinde dolaştım ve uykumla üç gün sonra aynı yanlışlığın kapıyı çaldığı zaman buluşmak üzere vedalaştım.
    gözlerimi tam olarak aralayıp, dün gece olanları, içeri vuran güneş ışınlarını takip ederken bir kez daha hatırlamaya çalıştım. dışardan içeri sızan ışık hüzmesinin bir kısmı sol ayak baş parmağımın soluna vururken, kalan bölümü masanın üzerinde duran 9mm liğin tetiğini nişan almıştı.dün gece yine konuşturmuştum bi kaç kez masanın üzerindeki bir bölümü ışıktan parlayan makineyi. gözlerimi açmamın sekizinci saniyesinde silahı kullandığımı tam olarak hatırladım. bu sekiz saniyeyi takip eden dört saniye içinde ise giderek azalan tedirginlik hissini daha da az hissettim.
    yataktan yavaşça doğrulurken sol elimdeki hasarı tamamen unuttum ve beynimin sağ tarafına ışık hızında bir ileti yolladım. dün gece dişlerinin yarısını midesine yolladığım adamın benden daha kötü durumda olduğunu hatırlamak acımı unutturdu. yataktan kalktığımda vücudumun ıslak olduğunu, yarım açılmış pencereden içeri sızan rüzgarın vücudumu yalamasıyla farkettim.her geçen gün daha fazla terliyordum. gitmeliydim artık bu şehirden. uyuşturucu ve kadınların satıldığı, erkeklerinse kadınların vajinasına kokain döküp çektiği şehir her geçen gün daha fazla ısınıyordu sanki. her geçen gün yeni bir enerji patlaması dengeleri bozmaya yetiyordu. ve ben artık başedemiyordum tüm pisliklerle. sevişmek bile istemiyordum artık. ayrılmalıydım bu şehirden.sıcak artık iyice damarlarıma işledi. damarlarım yeterli genleşmeyi sağlayamazsa yakında tüm damarlarım kılcal damara dönüşecekti ve ben bir sürüngen olarak devam edecktim hayata.dayanamıyordum artık. gitmeliydim. gitmeliyim.fakat nereye gideceğimi bilmiyordum. tabi ki çok sıcak olmayacaktı. çok soğukta olmamalıydı. dört mevsim, on iki ay yaşanmalıydı gideceğim şehirde. deniz olmalıydı. her çeşit insan olmalıydı. burada ki gibi sadece kazandıkları milyonları kadınlara ve uyuşturucuya harcamaya gelen şuursuz pezevenkler de olmalıydı, açlıktan çöpteki ekmeği alıp yiyende.en dengesiz yeri bulmalıydım dünyanın üzerinde,en dibinden başlayıp çözmeliydim problemleri. kahraman olmak gibi bir niyetim yoktu. adalette dağıtmak istemiyordum. sadece öldürerek rahatlayacağım şehirde, öldürdüğüm kişiden kurtulanların doğru orantılı bir şekilde çoğalmasını istemiyordum.birini öldürdüğümde onlarca kişi kurtulmalıydı. düzene koşarak ulaşmalıydım . artık yürümeyi bırakıp koşmalıydım bende.

    kitaplıktan naitonal geographic dergisinin bir sayısının, hediye verdiği dünya haritasıyla basketbol topumu kapladım. top kusursuz ovallikte olduğu için kutuplardan yeterince baskın gözükmese de ekvatordan şişmanlatmıştım dünyayı. gözlerimle yapabiliyordum bunu. topu masanın üzerine koyarken, silahımı aldım. tek mermim kalmıştı dün geceden. her sabaha bir duble viski bıraktığım gibi bir de mermi bırakırdım silahımda. son bir fondip yapıp intihar edeceğim zamanı bir türlü kestiremiyordum çünkü.
    masaya koyduğum pürüzsüz dünyaya tek bir atış yapacaktım. önce dünyayı tek bir hareketle, gözlerim kapalıyken orta parmağımın üzerinde döndürecek ve sonra masaya koyacaktım. yeterli uzaklığa, yani ülkeleri seçemediğim uzaklığa kadar yürüyüp tek bir el ateş edecektim. üzerinde oturduğum sandalyeden kalktım. dünyayı avuçlarımın arasına aldım. i̇stediğim hıza ulaştırdıktan sonra atmosferin dışında bir noktaya yerleştirdim. az sonra hiç beklemediği bir anda meraklı birgöktaşı bir tarafından girip diğer tarafından çıkacaktı. ve göktaşının dünyaya ilk değdiği nokta bundan sonra havasını soluyacağım ülke ve en kalabalık şehri olacaktı. önceden hesapladığım 8 adımı geri geri yürüdükten sonra gözlerim açtım ve güneşin ısıttığı tetiği çektim. artık tetik soğuk dünya sıcaktı. kalan son duble viskimi içtim. kendimi vurmasam da gideceğim şehri şimdiden yok etmiştim bile. viski bu anı kutlamak içindi.
    dünyaya iyice yaklaştım ve merminin ilk yok ettiği şehri bulmaya çalıştım. daha önce hiç gitmemiştim fakat hem asyanın da hem avrupanın üzerine serpilmişti bu şehir.en dengesiz yeri vurduğumu o an anlamıştım zaten. i̇ki kıtanın düğüm noktası. acıların sonsuz olduğu şehir. i̇stanbu
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük