ya gönül ister ki her aşk ya da her ayrılık anna karenina'daki gibi olsun destansı olsun ne bileyim ayrılığın bile kendine yakışır bir hali olsun. amma velakin dibine kadar toplumcu gerçekçi bir coğrafyada yaşayıp "gidene gel gelene git" diyecek bir kadın aramak ya da bu kadını diğer kadınlardan üstün bir yere koymak pek de akıl karı sayılmaz diye düşünüyorum.
peki türk kadınlarının sosyal güvenlik (kültüre falan girmiyorum bile) ve temel haklar açısından yüzde kaçının "kabul edilebilir" standartlarda yaşadığını biliyor musunuz? siz sanıyor musunuz ki bir kadın istenmediği yerde durmak için can atar ya da sırf intikam için bunu yapar -elbette bu tip nedenlerle eşini boşamayan süründürme peşinde olan ya da sırf deli gibi sevdiği için bunu hastalıklı bir biçimde sürdürmeye çalışan kadınlar vardır ancak bunların sayıları burada anlatmaya çalıştığım kadınların sayısının yanında devede kulaktır-. ya da bir kadın -ister doğuda olsun ister batıda olsun- hiç üzerine kuma almayı kabul eder mi? etmez elbette ancak bu erkek egemen toplumun çıkarları doğrultusunda ilerleyen -üçüncü dünya ülkelerinde özellikle- kadın anlayışı (ya da anlayışsızlığı) kadını malesef bir kümese hapsediyor ve orada kendisine verilenle yetinmesini söylüyor. dul kadınlara karşı olan bakış açısına gireyim mi yoksa bu kadarı yeterli mi?
işte böyle bir ülkede bu şartlarda kadın istediğini değil yapmak zorunda olduğu şeyi yapıyor. bir şekilde kendini güvende ve sağlıklı tutabilmek için ya bu durumu kabulleniyor ya da inada bindirip boşanmıyor ya da cinnet geçirip işi kökünden çözüyor. ama genelde kaderine razı oluyor.
bu yazdıklarımı anlayabilmek için anadoluyu komple ele almanız gerekmektedir sosyokültürel ve ekonomik anlamda kendi kendisini koruyabilen ve hayatını idame ettirebilen kadınlar için yazmadım. onlar için herkes bir şeyler yazmış ordan devam edin işte.