yaşadığımız dünyada her şeyin bir ölçü dahilinde verildiğinin en basit kanıtlarından birisi olan önermedir. kimisi doğuştan şanslıdır , ailesi zaten kendini kurtarmış üstüne üstlük o yeni doğan can hayatı boyunca hiç çalışmasa bile hayatı garantidedir... kimisi ise doğuştan 1-0 yenik başlamıştır hayata. bırakın kendini kurtarmayı , ailesi canla başla çalışsa ancak karınlarını doyurmaktadır...
bütün bu olumsuzluklara rağmen , işte o mizan , işte o ölçü devreye girer. zenginden alıp fakire verir. para mı? değil tabi ki... verdiği tek şeyler , tevazu , şükran duygusu , umut ve yine de yaşayabilmek için çırpınma hevesidir. zenginde bu yoktur büyük ihtimalle. çünkü ihtiyacı da yoktur... bütün bu duyguların toplandığı bir kalp ise elmas gibi olmaya makumdur zaten arkadaşım. başka şansı da yoktur.
dediğimiz gibi o denge sağlanmıştır öyle ya da böyle. kiminin parası , kiminin duası vardır hep... bazıları vazgeçer , kendisine verilenler az gelir , daha fazlasını ister. yolunu şaşırır. hem fakir , hem de kötü damgası yer... ama keyfinden de yapmaz belki... açlıktan ekmek çalan bir çocuğa kim ne diyebilir? kim ona sen kötüsün damgası yapıştırabilir? böylesine bir durumda empati yapmadan , hayalinde bile fakir olmaktan korkan bir insan olarak o çocuğa hırsız yaftasını yapıştırıp , kendi konumunun saygınlığını sorgulamama hakkı da nerden gelir insana?
öyle bir hakkı yok kimsenin...
fakir insanlar o elmas yüreği gerekirse söker alır ordan! verir sana!
ama zengin bir züpper sahip olduğu o taş kalbini öyle bir saklar ki , onun bir değersiz taş olduğunu belki de ölünce bile anlayamacaktır...