kötü bir çocukluk geçiren, anne-babası erken yaşlarda boşanmış, uzun süre dedesi ve babannesi ile yaşamış bir garip adamdır. üniversitede para biriktirip yemek yemeye avrupa'nın pahalı restoranlarına gider, iş hayatını sevemez, avrupa ve amerika'da çalıştıktan sonra en son amerika'daki bir üniversiteye kapağı atar ve amerikalı eşi ile orada yaşar ama yemekte köklerine çok yakındır. esas olarak batı kültürü ile yetişmiş olsa da anadolu'nun yemek kültürüne burun kıvırmaz hatta çok beğenir. özel ama unutulmaya yüz tutmuş anadolu lezzetlerinin dünya çapında duyulmasına katkı sağlamayı hedef edinmiştir. bir arkadaşının ablasında evde hazırlanmış o özel anadolu tadlarını yediğinde ki heyecan ve coşkusu görülmeye değerdir. bir de urfa'da bir parkta yediği kebabı gerçekten de ağzının suları akarak yemiştir ve bu haliyle yani gerçekci ve samimiliği ile gönlümüzde ki yeri çok sağlamdır.