suçlanır hep bu insan. sanki bir şeyler vaadetmiş gibi diğerlerine, hesap sorulur ondan üzerlerine vazife olunmadığı halde. yargılanır manasızca. mutsuzluklarının sorumlusu budur sanki. herkesi elde edip buna denk geldiklerinde hırslarından kudururlar. gelip kıçlarının dibinde salyalar akıtmıyor diye atmadıkları takla kalmaz. bu aşamada belki de onları gerçekten mutlu edebilecek saf ve masum insanları kaçırırlar ellerinden. yine bahse konu adama aşık olmadıkları hatta en ufak bir his dahi barındırmadıkları halde sırf onu çözebilmek ve elde edebilmek için türlü yalanlara başvururlar. zira en çekici kişi budur birçok kendini bilmez için. bu tip kıç yırtma hareketleri sadece yalnızlığına kılıf uydurmak için "aşka inancımı kaybettim" diyen kolpalara karşı söker. sonra da karşı taraf sikindirik zaferini götüne sokar afiyetle. marifetmiş gibi de dolaşır.
ancak gerçekten aşka inancını kaybetmiş insan farkındalığının zirvesindedir. orospu edilmiş cümlelerle yazılmış, kalitesiz lambalarla ışıklandırılmış tiyatro oyunlarına yüreği yoktur artık. yalnızlığıyla ve acılarıyla barışıktır. kalıcı olarak bunlara kimseyi ortak etmek istemez. bilir ki en yalın haldir yalnızlık ve mutlak gerçekliktir acı.
sahte hislerle girilen geçici bir sığınak olduğunu bilir inkar edildiği halde, her birinde bunu görmek, her seferinde haklı çıkmak tezini doğrular yalnızca ve gördüğü anda da uzaklaşır usulca, tüm bedenler aynıdır onun için gözünü kapattığında, şeytan suretinde. bunları yüzlerine vurmak sonra, viyaklayarak topukları kıçlarına vura vura kaçışlarını seyretmek... inanılmaz bir hazdır onun için, en acısından. onlara göre; acımasızdır, kötüdür, aslında çok duygusaldır da saklıyordur, içinde çok ama çok saf bi çocuk vardır da korkuyordur gün yüzüne çıkartmaya. nasıl ister oysa o klişeleri götlerine sokmayı. ancak adına gerçek denilenler kadar yalandır onlar da. yalana bulaşmak istemez diğerleri gibi. en azından varlığı konusunda...