cumhuriyet gazetesinin 2. sayfasını penceresiyle süsleyen o ender yazarlardan birisin sen. lise 2'den beri düzenli okumaya çalıştığım cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasına geldiğimde o sade ve nokta atışı köşe yazılarını okumaktan mutluluk duyuyordum. ergenekondan gece yarısı evini polisler bastığında, evini arama yaparken onlara çay ikram edecek kadar alçakgönüllüydün. Seni de susturmak istediler, seni de vazgeçirmeye çalıştılar yolunda yürüdüğün çizgiden, sağlık sorunlarına rağmen savaşmayı sürdürdün. Pes etmedin karşında duran hainlerin acımasızlığına karşı.
85 yaşında kocaman bir çınarken hayata gözlerini yumdun, haberi ilk okuduğumda çok üzülmüştüm, çünkü artık hiç kimse senin pencereni dolduramayacaktı o günden sonra, bir yaz günü hayata veda ettin, üzdün, ağlattın hepimizi. Ama üzülmek faydasızdı, uğruna döktüğümüz gözyaşları birer tohum olmalıydı o günden sonra, köşe yazıların senin ölümsüzlüğünü yaşatacaktı.
Yazlıktayken gazete okuyordum bir gün, hava çok sıcaktı ve evin içinin havasızlığından bir süre gazete okumayı bırakıp, koltukların oraya yöneldim, attım kendimi koltuğun üstüne. Dedemin çekmecesi hemen yanımdaydı, * çekmecenin içini bir kurcalayayım dedim, bir de baktım ne göreyim, bir poşet ve içinde kesilmiş gazete küpürleri misali köşe yazıları buldum. "Bunları dedem mi kesmiş bu güne kadar?" diye bir yandan kendime sorarken diğer yandan hevesle poşeti açtım ve içindeki kağıtları masanın üzerine döktüm. Cumhuriyet gazetesinin çeşitli yazarlarının geçmişteki yazdıkları köşe yazılarının en seçmece köşe yazıları karşımda duruyordu. Hemen okumak istedim tabi doğal olarak. ilk elime gelenler: oktay akbal - başbakana baba öğüdü ve ilhan selçuk - milli demokratik devrim idi.
ikisi köşe yazısını da aldım ve evimde che guevera posterinin yanına yapıştırdım. Çünkü köşeyazını harikulade beğenmiştim. O gün bu gündür, evime gelen misafirlere her fırsatta köşe yazını okutuyorum, ölümsüzlüğüne ve sanatçılığına bir katkım olsun diye.