tarihin ilk ve gerçek kuzey-güney i olan biraderlerdir. hep birlikte anılırlar. babaları miko dan miras karizmalarıyla kazığı halikarnas disco ya çakma derdindeyken kendilerini horasan da bulurlar. yaşça büyük olması ve bıyığının badem yağını eksik etmemesiyle doğal olarak dominant olan tuğrul bey buranın fonetiğini beğenmediğini, en azından ileride filminin çekilebileceği narnia ya falan kaçmalarını belirtir. sarışın, atletik yapısı ve göğsündeki kılları traş etmesiyle meşhur çağrı bey de hemen bu öneriyi kabul eder
bu fikir üzerine civarda hareketlilik başlamıştır. çağrı bey in 15 günlük mesafeye geldiğini haber alan merv ve buhara lı genç hanımlar geceleri ciltlerine yaptıkları at kestanesi maskelerini 2 ye çıkardılar ve bu durum elbette ki utanç vericiydi. zira tuğrul bey mizacı nedeniyle gittiği ortamda ilgi odağı olmak, ortamı yönetmek isteyen ve asla hesap ödetmeyen bir insandı. alman halkının bilinmediği o günlerde alman usulünün yokluğu tuğrul bey in davranışına alternatif oluşturulmasını engelliyor, çağrı bey de bu duruma içten içe kızıyor ama sesini çıkaramıyordu.
aslında sefere çıkmalarının sebebi o zamanki öküz bar ın hazar civarında olduğu bilgisini almalarıydı. tabi onlara bu asparagas haberi veren serkeş doğu romalılar karınlarını tuta tuta gülmekteydiler. çağrı bey in niyeti öküz bar dan arkaya sallanıp hind diyarına akmak, iletişimin gelişmiş olduğu hind dilberleriyle gönül eğlendirmekti. tabi bunu ağabeyine ulu yabgu nun kaderi, çağataylığın yazgısı gibi ifadelerle anlatıyor, resmen kafalamaya çalışıyordu. tuğrul bey ise peki hafız, tamamdır ilbey, eyvallah miraç gibi orta yolcu tavırlarıyla onu geçiştirmeye çalışıyordu. ..
yol boyunca kımıza abandıkları için 2 kez gökbörü gözlemede, birkaç kez de gece 4 civarı balasagun kokoreçte mola verdiler. savaşa hazır olup olmadıklarını bilmiyorlardı. o an tuğrul bey in aklından geçen 3 yaşına basan oğlu alp in artık yürümeyi öğrenip öğrenmediğiydi. çağrı bey ise apayrı bir alemdeydi. at üzerinde giderken bir yandan da lapis lazuli kolyesi ile oynuyor ve şöyle düşünüyordu: sanırım kandırıldık. bu mekan bu kadar uzak olmamalı. geçenlerde alp tegin ler gitmişti. aman neyse. olympos öldü zaten
hazar kıyılarına varmalarıyla tuğrul beyin yüzü aydınlandı. zaten deniz olmayan yerde yaşayamıyorum yaa diye uzun tiradına başlıyordu ki çağrı bey in abdest bozduğunu görüp sustu. bu çocuk da hiç yol yordam bilmiyor. nereye götürsem beni utandıracak diye çekiniyorum. hayır, hala telefon, cüzdan ve cigarayı aynı elde tutmanın karizmatik olduğunu sanıyor. ah baba, beni bıraktın bu görgüsüzle diye düşündü.
bu sırada çağrı bey hacetini gidermişti. maveraünnehir den aldığı kot gömleğini pantolonuna sokarak ağabeyinin yanına geldi. biraz sohbet yaratmak adına atalarımız yıllarca tengricilik yaptı, ama bak ne oldu? zaten bu işler hep adamı kullanmak için. şimdi sorsan ülgen de bir, erlik de gençlik kollarından kime fayda gelmiş ki gibi bir girizgah yaptı. tuğrul bey onun bu hamlesini biliyordu. çağrı yine ilgileniyormuş gibi yapıyordu. oysa aklının marmariste olduğuna ant içebilirdi.
nihayetinde öküz bar olmasa da 3-5 mekana girişim yapmaya çalışan tuğrul ve çağrı beyler hunharca aşağılandılar. orta asya da dam bulmanın büyük sorun olduğu o günlerde fedailer tarafından utandırıldılar. ne çağrı beyin iskandinav görüntüsü ve aksan oyunları, ne de tuğrul beyin çakmak çakmak gözleri işe yaradı.
daha sonra şehname ye sinirlerim bozuldu, ondan gülüyorum şeklinde geçen bu tarihin bilinmeyen yüzü tuğrul ve çağrı beylerin sefih yaşamlarının beklemedikleri bir anda arkadan dizini kırma şakası ile başlayan dandanakan savaşı ile değişecekti. tabi onlar henüz bunu bilmiyordu