insanların bir şey paylaştığı kişi olabilirsiniz.nihayetinde bu da bir hak ediştir,bu da bir değer ihtiva eder.lakin insanı esas değerli hale getiren sahip olduklarını paylaşması.bu gibi sözlerden nedense hep maddi paylaşımlar anlaşılır.ve hatta fazla olanı paylaşmayı kastettiği düşünülür.kazanmanın maddesel değerle ölçüldüğü ve hızla kirlenen bu dünyada,şüphesiz fazla olanı paylaşabilmek de bir meziyet halini aldı.yoldaki dilenciye cebindeki bozuk paraları boşaltmak,beraber yolculuk yaptığın birisinin derdini dinlemek,düşen birine beş saniye ayırıp el uzatmak da güzel şeyler elbet...lakin bu insanı esas anlamında yükseltmez.Mevzu bahis olan ihtiyacın olduğu şeyi,sana konfor veren o şeyi paylaşabilmek.bazen uykudur bu,,otuzaltı saatlik bir çalışmadan sonra bir misafire açılan kapıyla ertelenen,bazen yan dairedeki bir lise öğrencisiyle paylaştığın bilgisayarındır.Bazen vazgeçmen gereken ömründür,canındır,bazen annene sarılmayı ertelersin,susuz kalmaktır bazen,öyle anlar gelir ki,onsuz kalmak oluverir paylaşmak...senin ortaya koyduğun şeyin üstünlüğü,maddesel değerinden gelmez.onun üstünlüğü,sahibinin kendinden vazgeçmesiyle paylaşılmasından gelir.üstünlük kime kurulur peki?kendinden vazgeçmeyi bilen insanın,şüphesiz karşısındakine üstün olma gibi bir ihtirası olmaz,o önce kendinden,sonra da bu insanları kemirerek hayatı kazandığını zanneden herkesten üstündür.