şakaklarıma kır değil cerahat düştü
üşüdüysen beni giyin
açsan benim dudaklarımla doyur karnını
fakirsen benimle yetin
dediydim sana, sonra onlar geldi
büyük gözleri, büyük ihtirasları, büyük asırları vardı
tek kelime etmeden alıp götürdüler seni
asya'ya götürdüler sen bir dağsın diye kandırarak
makûl bir peygamber esvabı giydirdiler aklına
evdeki çiçek güneşlerden önce sana dönmüştü oysa
çok yerinde bir tespittin hayatımda
her ağlayışına her gülüşüne kefildim
bir kendime nankördüm seviştiğimiz hayal anlarda
evet, adın, yüzün sürekli taciz ediyordu yalnızlığımı
ama razıydım körelmeye teninin girdabında
sen gittin
kıpkırmızı elmalar boy verdi dal gibi kollarımda
şimdi sen bunu bir aşk şiiri sanırsın belki, ancak,
hiçbir canlı benim boşluğumu mezarında doldurmayacak
aklının pususuna yattım
seni indirdiğimde inecek gerçek cehenneme zifir şafak!
manam telaşlanırken
manasızlığım rahatlayacak.