Tarihi kökeni 1900 den daha eskiye giden bisiklet tipi. genellikle 27 ve 28 inch tekerleklere sahiptirler. Ağırlıklı olarak asfalt üzerinde gitmek için tasarlanırlar. Yapımlarında esas hedef olan en uzun mesafeyi en kısa sürede gitmek üzerine tasarlandıkları için, ince tekerlekli, aerodinamik ve hafif olarak tasarlanırlar. Sürücü bisikletin amacına uygun olarak aerodinamik bir pozisyonda konuşlanır. Halk dilinde yarış bisikleti diyede bilinir ama bu yanlış bir tanımlamadır. Zira yarışlar sadece yol bisikletleri ile yapılmaz. Tarihteki ilk büyük yol bisikleti yarışı 1903 yılında Fransa Turu ile düzenlenmeye başladı ancak yine de bundan çok daha önce yol bisikleti yarışları olimpiyat kategorisine alınmıştı ve popülerdi.
Yol bisikleti yarışları kendi içinde pek çok kategori barındırır. Etaplı yarışlar en zor ve en uzun süreli olanlardır. Zorluk derecesine göre 1 ila 3 hafta arası sürer. içinde velodrome hariç tüm diğer disiplinleri barındırır. (bireysel zamana karşı, sprint, takım zamana karşı, kriteryum vs..) Fransa ve Giro italya turları buna örnektir. Bu tip yarışlarda klasik tipte vitesli yol bisikletleri kullanılır. Sonra Klasikler diye tabir edilen tek günlük uzun mesafe yarışları gelir. Bunlar tek günlük olmalarına rağmen 250km yi bulan çok uzun mesafeler sürerler ve genellikle rotalar tarihte o yarışların ilk yapıldığı rotalarla neredeyse aynıdır(çoğu zaman yol şartları bile aynıdır, parke taşlı yollar sık sık kullanılır). Bunların en ünlüsü Paris-Roubaix örnek verilebilir. Bu tip yarışlarda da yine klasik yol bisikletleri kullanılır ancak jant ve lastikler parketaşı zemin bulunan yarışlarda biraz daha darbeye karşı dayanıklı seçilirler. Kriteryum yarışları çok kısa bir parkur üzerinde çok turlu olarak düzenlenen yarışlardır. Bu tip yarışlar genellikle düz tempolu etaplarda yapılır, kısa mesafeli ve kısa süreli düz etap yarışları olduğu için genellikle çok sert ve çok süratli geçen yarışlardır. Yine klasik tip bisikletler kullanılır. Diğer disiplinler bireysel ve zamana karşı yarışlarıdır. Bunlar topluca değil her sporcunun parkurda tek başına sıra ile çıkarak en hızlı zamanı elde etmesi şeklinde yapılan yarışlar olarak kabaca tarif edilebilir. Burada kullanılan yol bisikletleri tamamen farklıdır, çok daha agresif ve olabildiğince sporcunun bisiklet üzerinde gidona doğru yatmasını sağlayacak aerodinamik şekilde tasarlanırlar. Velodrome ise (track) tamamen kapalı beton veya parke bir sahada zamana karşı yapılan çok sert ve taktik yerine tamamen güce dayanan bir yol bisikleti disiplinidir. Bu disiplinde takım takip, zamana karşı ve bir çok eleme usülü çeşitlerle alt dallara ayrılır. Bu tamamen başlıbaşına bir konu gerektirdiğinden burada pas geçiyoruz efenim. Bisikletleri de tamamen vitessiz, frenleri olmayan ve fixie diye tabir edilen pedalın geri döndürülemediği göbekler kullanan bisikletlerdir.
Son olarak bir konudan söz etmek istiyorum. özellikle ülkemizde yol bisikletlerine karşı hurafeler var. Bunlar; lastiği patlar, mazgala düşersin, kaldırımdan hoplayamazsın, amuda kalkamazsın, çatıya çıkamazsın gibi komik ve gerçekçi olmayan şeyler. Özellikle mazgala çukura düşersin gibi yakıştırmalar beni çok güldürüyor, ben daha hayatımda hiç mazgala çukura düşmedim. Heralde bu kimseler yürürkende bu mazgallara, çukurlara düşüyorlar; yol yerine havaya baktıkları için. (gerçi evet, zaman zaman belediye çukuruna düşen adamları görüyoruz gazetelerde) Bozuk yollara gelmez yakıştırması ise apayrı bir komedi. Efenim bu bisikletler ile Paris-Roubeix gibi parketaş yarışlar koşuluyor güldürmeyin adamı. Esen kalın...